Kıbrıslı Zenon ve Stoa Okulu

2022-01-14

Kıbrıslı Zenon ve Stoa Okulu
.

Zenon, M.Ö. 4-3 yüzyıllarda yaşamış en önemli filozoflardan biri- dir. Gerek mütevazı yaşantısıyla gerekse savunduğu düşünceleri ile toplumu etkilemiştir. Sahip olduğu bilgi birikimden ve düşünce dün- yasından olacak ki savaşta ölenlere saygı göstermek amacıyla ayaş ve aylakların savaşın gerçekleştiği ve birçok insanın öldüğü meydana gir- melerini engellemek için derslerini orada vermiş, kurduğu okul ismini oradan almış ve günümüze kadar da varlığını sürdürmüştür. Zenon’un düşünceleri sadece kendi zamanında değil, kendisinden sonra da Stoa Okulu ekseninde 5 yüzyıl kadar çok etkili olmuş ve günümüz kadar da yansımaları olmuştur. Bu nedenle çalışmamızda Zenon ve kurucusu olduğu Stoa Okulu üzerinde ana hatlarıyla durmaya çalışacağız.

1. Kıbrıslı Zenon
Zenon’un gerek doğduğu gerekse Atina’ya geldiği tarih konusunda tartışmaların olduğu anlaşılmaktadır. Bu konuyla ilgili ileri sürülen farklı görüşler arasında en kabul göreni, M.Ö. 333/2 yılında Kıbrıs’ta aralarında Fenikeli yerleşmecilerin de bulunduğu bir Yunan kenti olan Kition’da doğmuş, yirmi iki yaşındayken yani 311 yılı civarında Atina’ya gelmiş ve 264/3 yılında yetmiş yaşlarında iken burada ölmüş olduğudur. Onu Atina’ya çeken şeyin ne olduğu konusunda tartışma- lar vardır. Bir kaynağa göre Zenon, bir tüccar olarak hayata başlamış, ticari amaçla yaptığı yolculukların birinde Fenike’den Pire’ye giderken içinde bulunduğu gemi kazaya uğramış, bu olay sonucunda bir şe- kilde Atina’ya gelmiştir. Diogenes, onun Atina’da bir kitapçıda görüp, okuduğu Ksenophon’un Anıları adlı kitapta kendisinden söz edilen Sokrates’ten ve onun vesilesiyle felsefeden etkilenmiş olduğunu söyle- mektedir. Yine Diogenes’e göre kitapçıya bu sözü edilen Sokrates gibi insanları nerede bulabileceğini sormuş, kitapçı tam o sırada yoldan geçmekte olan Kinik Okula mensup Krates’i gösterip onun peşinden gitmesini söylemiştir. Böylece Zenon’un felsefi hayatı başlamıştır. Sı- rasıyla, kinik Krates’in, Megara Okulundan Stilop’un, Akademia’dan Ksenokrates ve Polemon’un öğrencisi olmuş; sonra da Atina’da, Poiki- le meydanlarında (stoa poikile) felsefe okutmuştur.3
Zenon’un Atina’da kendi okulunu ne zaman kurduğu kesin olarak bilinmemektedir. Ancak onun M.Ö. 300 civarında Atina’nın merkezin- de bu okulu kurduğu tahmin edilmektedir. Diogenes, Zenon’un bu- rada yaklaşık kırk yıl ders verdiğini, bu dersleri ve kişiliği ile Atina’da büyük saygınlık kazandığını, Atinalıların “yıllarca felsefeye verdiği hiz- metlerden, erdemli bir hayat sürmesinden, gençleri erdem ve ölçülü- lüğe özendirerek en iyi olana yöneltmiş ve hayatını öğretileriyle tutarlı bir şekilde birleştirip herkese örnek teşkil etmiş olmasından ötürü” kendisine şehrin surlarının anahtarlarıyla birlikte altın çelenk sun- duklarını, ayrıca da tunçtan bir heykelini diktiklerini aktarmaktadır. Diogenes, Zenon’a ayırdığı bölümde bugün hiçbiri elimizde olmayan eserlerinin bir listesini vermektedir. Bu liste içinde Platon’unkiyle aynı adı taşıyan Devlet’in yanında farklı konulara ait yirmiye yakın eserle karşılaşmaktayız. Zenon, daha üstün bir karaktere sahip olmak için uğraşan, basit bir yaşantı süren ve ahlâka uygun davranmayı prensip edinen biri ola- rak tanınmıştır. M.Ö. 300 yıllarında bir hoca, felsefi bir yazar olarak öne çıkmış, karakterinin yüksekliği nedeniyle hem Atinalıların, hem de Makedonya kralı Antigonos Gonateas’ın saygısını kazanmıştır. Yukarıda da ifade ettiğimiz gibi Zenon, Ksenophon’un Sokrates’in Anıları’yla Platon’un Apologia’sından (Sokrates’in Savunması) büyük ölçüde etkilenmiş, Sokrates’e hayranlık duymuştur. Kendi döne- mindeki Yunan felsefesinin çeşitli öğretilerini temsil eden filozofların derslerini takip etmiştir. Kinik öğretiden, özellikle Diogenes’in yaşam biçiminden etkilenen Zenon, ilk eserlerini tümüyle kinik görüşle yaz- mıştır. Ancak, daha sonra kiniklerin öğretisinde temel değişiklikler yaptığı görülür. Örneğin Kinikler, insanın ahlâkî özgürlüğüne gele- nekleri, her türlü uygarlık düzenini sert bir biçimde reddederek değil, üstün bir doğallıkla ulaşabileceği düşünürken,8 Zenon, önce yerleşik ahlâkî yaklaşımların köklü bir eleştirisini yapmış, insan için gerçek iyinin; sağlık, zenginlik ya da mutluluğu dünyevî başarıya bağlayan herhangi bir değerler dizisi olmadığını ifade ederek, kesin anlamda yalnızca erdem ve erdemsizliğin iyi ve kötü sayılabileceğini savunmuş- tur. Zenon’a göre erdem, bütünlüğe ve dinginliğe ulaşmış bir zihin durumu olarak her zaman yararlı, erdemsizlik ise parçaları arasın- da sağlam ilişkilerden yoksun, dolayısıyla huzursuz bir zihin durumu olarak zararlıdır. Felsefeyi ilk kez mantık, fizik ve ahlâk olmak üzere üçe ayıran Ze- non, Sokrates’in ve Kiniklerin öğretisinden yola çıkarak felsefesinin merkezine ahlâkı oturtmuştur. Ayrıca O, ahlâkı bilimsel olarak temel- lendirmek için fiziği gerekli görmüş ve fiziği de, ahlâkı da, mantıkla desteklemeye çalışmıştır. Felsefenin ilahi ve insani şeylerin bilinmesi olarak tanımlanması; fizik, ahlâk ve mantık biçiminde bölümlemeye tabi tutulması Stoa Okulunun felsefe konusundaki katkısını güzel bir şekilde ortaya koymaktadır. Söz konusu üç dalın, hepsini tanımadan davranışlarımıza bir yön vermek imkânsızdır. Bunların her biri aynı akıldan çıkmıştır, akılsal bir biçimde ayrı ayrı gerçekleşemezler. Şüp- hesiz son amaç ahlaktır, ancak mantık ve fizikle, doğa kavranır ve ona uygun bir ahlâkın gerçekleşmesi için çalışılır. Zenon intiharın meşru olduğuna inandığından yaklaşık yetmiş yıllık (Diogenes’e göre doksan sekiz yıl) bir ömür sürdükten sonra M.Ö. 264/3 yılında Atina’da geride büyük bir şöhret ve birçok öğrenci bırakarak hayatına son vermiştir.13
Zenon, fikirlerinin yanı sıra yetiştirdiği birçok öğrencisi ile de felse- feye katkıda bulunmuştur. Onun en meşhur öğrencileri şöyle sıralana- bilir: Kleanthes, Zenon’la birlikte yaşayan hemşerisi Persaios; Khioslu Ariston ve Kartacalı Herillos, Sparta kralı Kleomenes’in özel öğretmeni Bosphoroslu Sphairos, Kleanthes’in takipçisi Solsoslu (Soli’li) Khrysip- pos, The Bailı Philonides, Korinthoslu Kallippos, İskenderiyeli Posei- donios, Soloilu Athenodoros ve Sidonlu Zenon bulunmaktadır. 
2. Stoa Okulu
Stoacılık, felsefe tarihinde M.Ö. 300 yılında başlamış, M.S. 180 ta- rihine kadar yaklaşık 5 asır boyunca düşünce dünyasında aktif bir şekilde rol oynamıştır. Daha sonraki dönemlerde kimi Müslüman ve Batılı düşünürlerin sistemlerinde etkili olmuştur. Felsefe tarihine ba- kıldığında Stoacılığın ayrı dönemlere hitap eden ilk, orta ve son stoa okullarının varlığına rağmen, Stoacı anlayışın Aristoteles’in fikirleri kadar etkili olmadığı anlaşılmaktadır. Bunun en önemli nedenlerin- den birisi hiç şüphesiz Stoacı filozofların eserlerinin elimize ulaşma- masıdır. Aristoteles’in eserleri Süryani ve Müslüman filozofların eline geçtiği için onları hem iyi bir şekilde tetkik etmişler, hem de bunlar üzerine bir takım şerhler yazmışlardır. Ancak aynı durum Stoacılık için söz konusu değildir. Çünkü Fârâbî gibi bazı Müslüman filozoflar Stoacılıktan haberdar olmakla beraber, eserleri Aristoteles’te olduğu gibi yaygınlık kazanmadığından görüşleri fazla incelenmemiştir.
Stoa Okulu M.Ö. 300 tarihinde Zenon (M.Ö. 336-264) tarafından Atina’da kurulmuştur. Öğrencileri, önceleri Zenoncular, daha sonra da kurulan okullara kuruldukları yere göre ad verme geleneğine uyularak “Stoacılar” şeklinde anılmışlardır. Zenon’un Polygnotos’un resimlerinden ötürü boyalı sundurma ya da Yunanca’da Stoa Poikile denen yerde bir aşağı bir yukarı yürüyerek ders verdiği ve amacının buraya aylakları sokmamak olduğu kaynaklarda yer almaktadır. Burada bin dört yüz Atinalının öldürüldüğü rivayet edilmektedir. Zenon’un öğren- cileri buraya gelip, onu dinledikleri için Stoacı şeklinde anılmışlardır. İslam felsefe tarihinde Stoa Okuluna “Rivakiyye” de denmektedir. M.Ö. Iv. Yüzyılın sonunda başlayan Stoacılık Roma’da taraftar bul- muş, Seneca ve Marcus Aurelius’le M.S. II. Yüzyılın sonuna kadar dü- şünsel hükümranlığını sürdürmüştür.Ayrıca Hıristiyan teolojisine, Shakspeare, Spinoza ve Butler gibi klasik filozofların yanı sıra çağ- daş döneme uzanan etkisi olmuştur. Stoa Okulu, Helenistik devrin büyük düşünce hareketlerinden biridir. Çağdaşı olan Epikür Okulu gibi, Stoa Okulu da felsefenin amacını, insanı mutluluğa ulaştırmakta bulmaktadır. Stoa felsefesi insanı, mutluluğa ulaştıracak bir hayat gö- rüşü ortaya koymuştur. Bu bağlamda onlar mutluluğun, insanın ken- dine bağlı olduğuna, insanınkendi kendini mutlu edebileceğine inanır. Okulun kurucusu olan Zenon, mutluluğun dıştan gelen etkilerle ve kaderin cilveleriyle ilgili olmadığını, insanın bütün bunlar karşısında takınacağı tavra bağlı olduğunu ileri sürmektedir. Zenon tarafından ileri sürülen bu görüş, Stoa Okulu’nun üç yüzyıl boyunca dayandığı ana görüş olmuştur. Ahlâk felsefesinin yanı sıra, mantık ve fizik bilimlerine de ayrı bir önem vermiş olan Stoacılar, kozmosun yapısını inceleyen fiziği bir ağa- ca; insanların bu yapı içinde nasıl hareket edeceğini gösteren ahlâkı verimli bir tarlaya ve fizik ile ahlâkı koruduğu için mantığı bir sura ben- zetirler. Ayrıca Stoacılar, felsefeyi canlı bir varlığa benzetirken; mantığı onu oluşturan kemik ve sinirlere, ahlâkı etli kısımlara, fiziği ise bu canlı varlığın ruhuna benzetirler. Başka bir örneklemede onlar, felsefeyle yumurta arasında benzerlik kurmuşlardır. Buna göre yumurtanın kabuğu mantığa, akı ahlâka, içi yani sarısı da fiziğe karşılık gelir. Diğer taraftan bazı Stoacıların felsefeyi bir bahçeye benzettiği de olmuştur. Bunlara göre mantık bu bahçeyi çevreleyen ve koruyan bir duvar vazifesi görür- ken, fizik bahçenin içindeki bitkiler, ahlâk da bunların meyveleridir.22
Stoacıların üzerinde uzlaştıkları temel konular mantık, fizik ve ah- lâktır. Ancak çalışmaya hangi konudan başlanması gerektiği husu- sunda aralarında bir ittifak yoktur. Diogenes Laertius’a göre Zenon ve Khrysippos mantık, fizik, ahlâk sıralamasını benimserken, Ptoleme’li Diogenes ahlâkla, Panetius ile Poidonius ise fizikle işe başlamayı tercih eder. Aslında her durumda felsefenin bu farklı kısımları birbirlerine sıkı bir şekilde bağlıdır; bunların birbirlerinden bağımsız olarak hiçbir değerleri yoktur, bu itibarla bir arada okutulmaları gerekir.23 Bu açı- dan bakıldığında Stoacılar arasındaki ihtilafın formel olduğu görülür.
Stoa Okulunun tarihi, üç büyük döneme ayrılmaktadır: Bunlar; M.Ö. III. Yüzyılda Kıbrıs’lı Zenon (336-264), Kleanthes (331-232) ve Khrysippos’un (280-210) yer aldığı Eski Stoa; M.Ö. II.-I. yüzyıllarda, öcülülüğünü Diogenes, Panetius (185-112) ve Poseidoios’un (135-51) yaptığı Orta Stoa; M.S. I.-II. yüzyıllarda Seneca (M.Ö.4.- M.S. 65.), Epictetos (50-130) ve Marcus-Aurelius’un (121-180) öncüllüğündeki “İmparatorluk Stoası” olarak da isimlendirilen Son Stoa şeklindedir.24 Akdeniz’in farklı bölgelerinde, birbirini takibenden değişik zamanlarda, üç ayrı görünümle ortaya çıkan Stoacı akımlar arasında her ne kadar bazı farklılıklar bulunsa da, bunların her biri ahlâk, adalet ve erdem esaslarına dayandıklarından ortak yanlarının ağır bastığı görülür.25
2.1. Eski Stoa
Eski Stoa, M.Ö. 322-204 tarihinde etkili olmuştur. En önemli tem- silcileri Zenon, Kleanthes ve Khrysippos’tur.26 Yukarıda da ifade edildiği gibi Stoa Okulunun kurucusu olan Zenon, bir deniz kazasında servetini kaybettikten sonra okumaya yönelmiştir. Sırasıyla, Kinik Krates’in, Me- gara Okulundan Stilop’un, Akademia’dan Ksenokrates ve Polemon’un öğrencisi olmuş; sonra da Atina’da, Poikile meydanlarında (stoa poikile) felsefe okutmuştur. Okuduğu felsefe ile yetkin hale gelen Zenon, kendi- sinden sonra 6 yüzyıl felsefe dünyasında egemen olacak fikirler ortaya koymuş, özellikle mantık, fizik ve ahlak konuları üzerinde yoğunlaşmıştır. Zenon’dan hemen sonra Stoa Okulunun başına Kleanthes geç- miştir. Önceleri spor ve bilhassa güreşle uğraşan Kleanthes Atina’ya yerleşip, Zenon’un derslerini takip ettikten sonra felsefeyle uğraşmaya başlamıştır. Zenon’un yerini geçen ve düşüncelerini devam ettiren Kle- anthes’in, Epikürcüler ve Skeptikler (Kuşkucular) tarafından gelen sal- dırılara göğüs gerebilecek niteliklere sahip biri olmadığı rivayet edilir.27 Tabletler alamayacak kadar fakir olduğundan, Zenon’dan duyduğu her şeyi kırık çömlekler ve sığırların kürek kemikleri üzerine yazan Kleant- hes, on dokuz yıl Zenon’un öğrencisi olmuş ve neredeyse yüz yaşında iken vefat etmiştir. Rivayetlere göre Kleanthes’in dişlerinde bir tümör oluşunca, doktorlar ona iki gün boyunca bir şey yemeyi yasaklamış, daha sonrasında ise Kleanthes yemek yemeyi reddedip, yeterince uzun yaşadığını söyleyerek hocası Zenon gibi kendisini ölüme terk etmiştir.28 Çalışkanlığı ile bilinen Kleanthes, çok yoksul olduğu için, para karşılığı çalışmak zorunda kalmış, geceleri bahçelere su çektiği, gündüzleri de felsefe alanında çalıştığı için kendisine “Phreantles” adı verilmiştir.29 40 kadar kısa kitap yazmıştır, bunlardan en önemlileri Zenon’un Felsefi Doktrini, Heraklit’in Yorumu’dur.30
Portik Okulda Kleanthes’in öğrencisi olan Khtysippos, Kleanthes’in ardından okulun başına Sicilya, Soli’li Khrysippos (M.Ö. 280-205) gel- miştir. Khrsippos, okulun öğretilerini açık bir şekilde tanımlamış, ona bir düzen kazandırmış ve okulu Skeptiklere karşı savunmuştur. Di- ogenes Laertius, Khrysippos’un 705’ten fazla yazı yazdığını ifade et- mektedir. Bunların 119 tanesinin mantık, 43 tanesinin de ahlâkla ilgili olduğunu zikreden Laertius, onun eserlerinin tamamlanmamış bir lis- tesine yer vermektedir.
Khrysippos, birçok yazısıyla, Stoa doktrinlerinin yayılmasına bü- yük katkıları olan kıvrak bir diyalektikçi ve üretken bir yorumcudur. Bunun yanı sıra sistemi, eksikliklerini gidererek bütünleştirip, okulu parçalanma tehlikesiyle karşı karşıya getiren fırkaları uzlaştırması ne- deniyle ikinci kurucu olarak saygı görmüştür. Prantl, “Khrysippos’un eserlerinin Ortaçağ düşünürlerinin eline geçmemiş olmasını gerçek bir mutluluk olarak değerlendirmektedir. Prantl, Stoa mantığından yüz- lerce sayfa dolusu söz edenleri de kınar. Onun bu tutumu, Heinrich Scholz yahut Lukasiewicz gibi mantıkçıların tutumuna tamamen ay

kırıdır.34 Çünkü Khrysippos’un çalışmaları sayesinde Stoa doktrini bir kalıcılık kazanmıştır. Nitekim onun için “Khrysippos olmasaydı, Stoa da olmazdı” denmiştir.35 Khrysippos’un özellikle diyalektik konusun- daki çalışmaları sonraki Stoacıların hayranlığını kazanmış ve geç an- tikçağın başka yazarları tarafından tartışma konusu yapılmıştır. Di- ogenes Laertios, Khrysippos hakkındaki “Tanrılar arasında diyalektik olsaydı bu, Khrysippos’unkinden farklı bir şey olmazdı” ifadesini nak- leder.36 Bu ifade Khrysippos’un sistemine, Aristoteles’in sisteminden farklı olarak bakıldığını gösterir. İskenderiyeli Klement, şairler arasın- da Homeros’un en usta şair olması gibi, mantıkçılar arasında da Aris- toteles’in değil, Khrysippos’un en usta mantıkçı olduğunu zikreder.37 Ayrıca Cicero Academica Priora adlı eserinde, kompleks bir ifadenin doğruluğunu ve yanlışlığını saptamanın güç bir mantıksal problem ol- duğunu ve bu konuda önemli görüşlere sahip kişiler arasında Philo ve Diodoros’tan sonra Khrysippos’un geldiğini belirtir.38 Khrysippos’un meşhur öğrencileri arasında Tarsus’lu Zenon, Babilli Diogenes yer al- maktadır.39 Khrysippos’un yerini, önce Tarsus’lu Zenon sonra, Babilli Diogenes almıştır. Diogenes’in öğrencilerinden Tarsus’lu Antipatros (ö. M.Ö. 129), hocasının Atina’daki yerini almış, bir başka Tarsus’lu olan Arkhedemos ise Babil’de bir okul açmıştır.40
3. Orta Stoa
En önemli temsilcileri Penetius ve Poseidonios olan Orta Stoa Okulu, M.Ö. II ve I. asırlarda etkili olmuştur.41 Bu okul, M.Ö. II. ve I. yüzyıllar- da, felsefe öğretilerini birbirine yaklaştırma çabası içerisine girmiştir. Orta Stoa adıyla anılan bu dönem Stoacılığı, Platon ve Aristoteles’in bazı düşüncelerini alıp bunları kendi öğretisiyle kaynaştırıp, bütün- leştirmiştir. Böylece, Eski Stoa’nın (Zenon, Kleanthes, Khrysippos’un) ahlâk anlayışı daha ılımlı bir hale gelmiş, Stoacılığa duyulan kurum- sal ilgi artmıştır. Orta Stoacılığın en önemli temsilcileri olan Panetius ile Poseidonios, Platon ve Aristoteles’ten etkilenmişlerdir.42
Orta Stoa’nın en etkili temsilcilerinden biri olan Panetius (185-112) Rodos’ta doğmuş, Atina’da Antipater’le birlikte felsefe öğrenmiş, daha sonra Roma’ya gidip orada arkadaşlık kurduğu Scipon Emilien’le birlikte İskenderiye’ye ve Afrika’nın batı kıyılarına yolculuk etmiştir. Pa- netius, içinde bulunduğu okulu hem Aristotelesçilerin hem de Yeni Akademialıların eserlerini okumaya yöneltmekle belli bir eklektizmi yakalamaya çalışmıştır. Nitekim O, eski Stoacıların iddialarını en ince ayrıntılarıyla belirtip ılımlı hale getirmiş, böylece kesinlikten çok olası- lığa vurgu yapmıştır.43 Panetius, yargılarında ihtiyatlı ve çekingendir. Onun en büyük öğrencisi olan Suriyeli Poseidonios ise tersine, sis- temli bir dünya görüşü gereksemesini tam bir dogmatik olarak karşı- lamak ister. Poseidonios’un kanıtları rasyonel değil, daha çok emprik niteliktedir. Onun için felsefeyi bilimlerle sıkı bir bağlantı haline getir- mek felsefeyi pozitif bilgiye dayatmak ister. Bu dönemin diğer önemli bir temsilcisi Panetius’un öğrencisi olan Suriye’nin Apame şehrinde doğan Poseidonios’tur (135-51). Poseidonios, Pompeus’un arkadaşı ve Cicero’nun hocasıdır. Eserlerinden hiçbiri zamanımıza ulaşmamıştır; ancak Cicero, Galianus, Seneca, Kleomedes ve Proclus çalışmaların- da onun eserlerinden yararlanmış ve alıntılar yapmışlardır.45 Poseido- nios, aynı zamanda astronom, fizikçi, coğrafyacı ve tarihçi olup çok yönlü bir filozoftur. Onun dikkate değer özelliklerinden biri kesin ilmi çalışmaları yanında, çok kuvvetli mistik temayüller de taşımasıdır. Ni- tekim hocası Panetius, astrolojiyi ve kâhinliği boş inanç olarak redde- derken, Poseidonios bunların gerçekliğine inanır.46
4. Son Stoa
Son Stoa Okulu, M.S. I ve II. Asırlarda ekili olmuştur. Bu dönemin en önemli temsilcileri arasında Seneca, Epiktetos ve Marcu Aurelius yer almaktadır.47 Orta Stoa Okulunu ya da Roma Stoacılığının bu üç büyük temsilcisinin ortak yanı, öğretinin merkezine ahlâkı yerleştirmeleridir.48 Kurtuba’da doğan Seneca (M.Ö.4.-M.S.65.), Roma’da bir Pythagorasçı ve bir Stoacı hocadan öğrenim görmüştür. Seneca, belli bir süre avu- katlık yaptıktan sonra bir edebiyatçı ve saray muhasibi olarak yaşamını sürdürmüştür. Seneca, hoşgörülü, ödün vermeyen hep hazır cevap bir Stoacı olmuştur. Ayrıca Seneca, bir filozof olmasının yanı sıra, sanat- çı, devlet adamı, ünlü bir yazar olarak meşhur olmuştur.
Bu dönemin ikinci önemli temsilcisi olan Epictetos (50-130), Frig- ya’nın Hierpolis şehrinde doğmuş bir köledir. Köle pazarlarının rastlantıları onu Roma’ya sürüklemiş ve burada, Nero’nun bir azatlısı olup, Epaphrodites tarafından satın alınmıştır. Büyük ihtimalle Epaphrodi- tes’in ölümüyle özgür olan Epictetos, bir süre Roma’da, kapısı hep açık olan bir kulübede yaşamış, daha sonra Yunanistan’a çekilip Eirus’un Nicopolis şehrinde okul açmıştır. Burada uzun yıllar boyunca ders ver- miş, ancak Sokrates gibi hiçbir eser yazmamıştır.51 Epiktetos, Eski Sto- acılığın katı ahlâkını benimsemiştir. Her bakımdan bağımsız olan, tam bir stoacıya yakışacak bir yaşam sürmüş, teoriden çok pratiğe değer ver- miştir. Ona göre Orta Stoa, asıl Stoacılıktan bir sapmadır. Epiktetos’un kendi kendini denetleme yetisinin şaşılacak ölçüde gelişmiş olduğu, onun, kolunu büken efendisine verdiği ünlü cevapta açıkça görülmek- tedir. Şöyle ki; ilk önce, yumuşak bir dille uyarır efendisini: “Kolumu bükmeyin, efendim, sonra kırılır” der. Efendisi aldırmaz, Epiktetos’un kolunu bükmeyi sürdürür, sonunda gerçekten kolu kırılır. Epiktetos’un tepkisi, serinkanlılıkla: “Söylemiştim size, kırıldı işte” demek olur.52
Bu dönemin diğer önemli bir temsilcisi de Marcus Aurelius (121- 180)’tur. Erken yaşta babasını kaybeden Marcus Aurelius, büyük babası tarafından yetiştirilmiş, sekiz yaşında Salianus papazlarının kolejine gitmiş, burada birçok değerli hocadan ders almış ve çok er- ken yaşta felsefeyle ilgilenmeye başlamıştır. On iki yaşında Stoacıların arasına girmiş ve onların özentisiz yaşam biçimini benimsemiştir.53 Aurelius’un hocaları ve dostları arasında ona Epiktetos’u tanıtan Iu- nius Rusticus, Apollonius, Claudius Maximus ve Cinna Catutus gibi kimseler bulunmaktadır. Marcus Aurelius, bir imparator-filozof olu- şuyla öteki iki filozoftan farklı bir konuma sahiptir. Gerçekten de bir hükümdarla bir azatlı kölenin, Epiktetos’la Marcus Aurelius’un, aynı felsefi öğretiyi benimsemiş olmaları büyük ölçüde, Stoacı ahlâkın, tüm insanları kardeş gibi görmesine, sadece Roma devletinin yurttaşı değil, dünya yurttaşı saymasına bağlanabilir. Stoa felsefesinin dinî yanı, en güçlü biçimde Marcus Aurelius’ta görülür. Seneca ve Marcus Aurelius ruhun ölümsüzlüğüne inanırken, Epiktetos ölümden sonra bir yaşa- mın varlığını kabul etmez.54 Marcus Aurelius’un felsefesi çoğu kez, ölüm hakkında derinlemesine düşünmenin çevresinde merkezlenmiş- tir; ama Pascal’ın vurgularını akla getiren temel bir tedirginliği, hatta bir karamsarlığı gösterse de insancı bir cömertliğe de açılır, çünkü Marcus Aurelius her birimizi, kendimizi yalnızca sitenin bir yurttaşı olarak değil, dünyanın bir yurttaşı olarak değerlendirmeye çağırır. Bir Roma imparatoru olan Marcus Aurelius’dan sonra Stoa felsefe- si artık büyük filozoflar yetiştirememiştir. Fakat Stoa ahlâkı Ortaçağ, Rönesans ve modern zamanlarda da canlılığını sürdürmüştür. Stoacı filozoflar bütün okullarda okutulmuş, Montaigne, Descartes, Pascal gibi filozoflar Stoacıların düşüncelerinde yoğunlaşmışlardır.56
Eski Stoa ve Orta Stoa hakkında Kleanthes İlahileri (Hymn of Cle- anthes) ve bazı alıntılar dışında birincil kaynak bulunmamaktadır. Bu nedenle Stoa öğretisi hakkında bildiklerimiz daha çok ikincil kaynak- lara dayanmaktadır. Bunlar arasında Diogenes Laertius, Stoabaeus, Cicero, Plutarch, Simplicius, Sextus Empiricus ve Afrodisiaslı İsken- der sayılabilir. Bu düşünürler aracılığı ile Stoa felsefesinden haber- dar olmaktayız.57 Hiç kuşkusuz Son Stoa’nın önemli temsilcileri olan Senaca, Epictetos, Marcus Aurelius’un eserleri bir tür kuşatıcılığa ve birliğe sahipse de Seneca ile birlikte, daha çok edebi söylem hâkim olmuştur. Her şeyden önce birer ahlâkçı olan Epictetos ve Marcus- Aurelius’un metinleri, Stoa felsefesinin fizik ya da mantık hakkındaki düşüncelerine yer vermemektedir.58
Stoacıların diğer okullarla, özellikle Akademia ve Peri patetiklerle sür- dürdükleri polemiklerin, kendi sistemleri üzerinde güçlü bir etkisi ol- muştur. Ekoller arasındaki bu tartışmalar, Stoa Okulu içinde bazı farklı görüşlerin ortaya çıkmasına zemin hazırlamıştır. Ayrıca bu polemikler, Stoa Okulunun kendisini yenilemesine kendisine uygun bazı görüşleri diğer okullardan almasına ve kısmen pratik hayatın taleplerini karşıla- mak için katı dogmatizmlerini yumuşatmalarına imkân sağlamıştır.
Sonuç
Stoacılık gerek fizik gerek ahlak gerekse mantık konusunda çok öz- gün fikirler ortaya koymuştur. ve bunların birbirinden bağımsız değil içe içe olduğunu ileri sürmüştür. Onlara göre mantık bütün ilimle- rin ölçüsüdür. Mantık konusunda stoacılar şartlı önerme ve kıyasları çok önemserler ve buradan hareketle yüzlerce sonuca ulaşabilmenin metodunu gösterirler. Oysa düşünce tarihinin en etkili isimlerinden biri olan Aristoteles, şartlı önerme ve kıyaslar üzerinde durmamakta- dır. Kısaca ifade etmek gerekirse Zenon 70 yıllık kimine göre 90 yıllık ömrünü erdemli bir şekilde geçirmeye çalışmış, düşünceleri ile Stoa Okulunun kurulmasına vesile olmuş ve düşünce tarihine düşünsel birçok katkı sağlamıştır.

Anahtar Kelimeler :

Paylaş


Yorum Sayısı : 0