Molla Zeynelabidin Çiçek (Âmidi) Ve İlmi KİŞİLİĞİ

Dr. Öğr. Üyesi Mehmet Nezir Esin 2024-10-04

Molla Zeynelabidin Çiçek (Âmidi) Ve İlmi KİŞİLİĞİ

Öz

Tarih boyunca bölgemizde büyük medeniyetler yaşanmış ve bu medeniyetler çerçevesinde büyük âlimler yetişmiştir. Günümüzde hala bu serüven devam etmektedir. Diyarbakır’ın günümüz âlimlerinden birisi de hiç şüphesiz Zeynelabidin Çiçek (Amidî)’tir. Kasım 1946 yılında Diyarbakır’ın Dökmetaş (Qerekilîs) köyünde dünyaya gelen Âmidî zeki ve şairane bir ruha sahip olup aynı zamanda hattattı. Dini ilimlerin yanı sıra edebi ilimlerle de olan meşguliyeti, bu yeteneğinin daha da gelişmesine zemin hazırlamıştır. İlim aşığı olan Âmidî, ister fahri ister resmi olsun görev yaptığı her yerde öğrenci yetiştirmeye çok önem vermiş, birçok ünlü âlim ve akademisyen yetiştirmiş ve yetiştirmeye devam etmektedir. Bütün ömrünü öğrenci yetiştirmek ve eser yazmakla geçiren âmidî, İslami ilimlerin farklı alanlarında yüzün üzerinde eseri ya bizzat kendisi yazmış ya tercüme etmiş veya istinsah ederek kaybolmasını engellemiştir. Memleketini çok sevdiğini eserlerinden öğrendiğimiz Âmidî’nin bu motivasyon ile el-Fetâve’lÂmidiyye ile Diyarbakır’ın Fethi, Tarihi ve Kültürü adlı eserleri kaleme almıştır. Bu çalışmamızda hocamızın hayatı, ilmi kişiliği ve yazdığı eserleri incelenecektir.

Giriş

Âlimler daha çok dini rehberlik yönleri ile ön plana çıksalar da onlar, toplumun sahip olduğu kültür mirasını korumak, unutulmaya yüz tutmuş tarihlerini, örf ve ananelerini hatırlatmak, toplumun dünü ve bugünü arasında köprü vazifesi görmek gibi bir misyona da sahiptirler. Biz de bu çalışmamızda topluma hem dini rehberlik etmiş hem de toplumun tarihi ve kültür mirasına katkıda bulunmuş âlimlerden biri olan Molla Zeynelabidin Çiçek (Âmidî) Hoca’nın ilmi kişiliğini ve topluma katkılarını ele alacağız. Doğudaki medreseler, her zaman etrafını aydınlatan İslami ilim merkezleri olmuşlardır. Medreselerdeki eğitim, tarihi bir misyon üstlenmiş ve halen de üstlenmeye devam etmektedir. Bu medreselerde yüzlerce meşhur âlim yetişmiştir. Yetişenler, birçok Arapça, Kürtçe, Türkçe ve Farsça eserler yazmışlardır. Bu âlimlerden biri de hiç şüphesiz Zeynelabidin Çiçek (Amidî)’tir. Âmidî, birçok yeri gezerek başta Kürtçe olmak üzere klasik edebiyatla ve İslamî İlimlerle ilgili birçok eseri toplayarak istinsah etmiştir. Bazen de başkaları ondan ellerindeki eserleri istinsah etmesini rica etmişlerdir. Zeynelabidin hoca sadece başka eserleri istinsah etmekle yetinmemiş kendisi birçok eser telif etmiştir. Telif ve istinsahla birlikte eserleri tercüme etmekten, öğrenci yetiştirmekten ve insanları irşat etmekten geri kalmamıştır. Bu çalışmamız iki bölümden oluşmaktadır. Birinci bölümde Âmidî’nin hayatı, şahsiyeti ve yaptığı görevler ele alınacaktır. İkinci bölümde ilmi kişiliği, telif eserleri, tercüme eserleri ve istinsah eserleri üzerinde durulacaktır. Bu çalışma gerek kendisiyle yapılan röportajlarla gerekse kitaplarından istifade edilerek hazırlanmıştır.

1. Hayatı

1.1. Ailesi ve doğumu

Zeynelabidin Hoca, dindar bir aileden gelmektedir. Babasının adı Molla Ramazan, annesinin adı Asiye’dir. Aslen Batman’ın Beşiri ilçesi Nasır Ağa aşiretinden olan Âmidî’nin dedesi Zekeriyya, meydana gelen bir olaydan dolayı Beşiri’den taşınıp Diyarbakır’ın Çınar ilçesinin Yuvacık köyüne yerleşmiştir. Babası Molla Ramazan, söz konusu köyde medrese eğitimine başlamış ve ilim tahsilini bu köyde bitirdikten sonra burada fahri imamlığa başlamıştır. Dedesi Zekeriyya, Yuvacık’ta vefat ettikten sonra Zeynelabidin’in babası, buradan Diyarbakır’a 15 km mesafede bulunan, Dicle Nehri kenarında yer alan Ayneti köyüne taşınmıştır. Babası Molla Ramazan daha sonra buradan Dökmetaş köyüne taşınmıştır. Molla Ramazan, Dökmetaş köyünde 15 yıl fahri imamlık yaptıktan sonra, Diyarbakır’a 10 km uzaklıkta olan ve Elazığ yolu üzerinde yer alan Üçkuyular (Sêbîra) köyüne taşınmıştır. Bu köy şu anda Diyarbakır’ın bir mahallesi olmuştur. Zeynelabidin Çiçek (Âmidî), 03 Kasım 1946 yılında Diyarbakır’ın Dökmetaş (Qerekilîs) köyünde dünyaya gelmiştir. Dökmetaş köyü, Diyarbakır’a 15 km uzaklıkta Elazığ yolu üzerinde yer alır. Kürtçe Qerekilîs olan ismini eskiden köyde bulunan bir kiliseden almaktadır. Bu kilisede miladi XII. asra kadar uzanan bir kütüphanenin varlığından bahsedilmektedir.

1.2. Çocukluğu

Babası Molla Ramazan, Üçkuyular köyüne taşındığında Zeynelabidin Hoca henüz beş yaşlarındadır. 1951’de Demokrat Parti tek başına iktidar olduğunda Diyarbakır çevresindeki köylerde okullar açılmış, bu esnada Zeynelabidin de okuma çağına gelmiştir. Babası, onu Üçkuyular İlkokuluna kaydetmiş ve âmidî, 1956 yılında bu okuldan mezun olmuştur. Âmidî, sınıfın en çalışkan öğrencisiydi. Öyle ki, daha ilkokul okuduğu esnada yaşadığı köyü hakkında Türkçe bir dörtlük yazarak sınıf öğretmenini şaşırtmıştır. O, söz konusu dörtlüğünde şöyle der: Köyümüzün adı harabelik Damlar üstü delik deşik Doğu tarafı tepelik Ne güzel bir köyümüz var. Zeynelabidin Âmidî, henüz ilkokulda iken köylülere teravih namazında imamlık yapması için, babası onu Üçkuyular köyüne bağlı Gırbelk3 mezrasına göndermiştir. Gündüz okula, gece teravih kıldırmak için bu mezraya giden Âmidî, tahsilini bitirdikten sonra da burada imamlık yaparak toplamda 11 sene burada fahri imamlık yapmıştır.

1.3. Eğitimi 

Zeynelabidin Hoca, ilkokulu Üçkuyular İlkokulunda, ortaokul ve imam hatip lisesini ise medresede eğitim gördüğü için açıktan okumuştur. Daha sonra imamlık sınavına giren Âmidî’ye sınav komisyonu başkanı Müftü Mehmet Özlem, Âmidî’ye “sen yüksekokula kaydını yaptırmalısın” diye tavsiyede bulunmuştur. Onun bu tavsiyesi üzerine Âmidî, Anadolu Üniversitesi Sosyal Bilimler Fakültesi’ne kayıt yapmış ve iki yıllık fakülteden mezun olmuştur.

1.4. Evliliği ve Çocukları

Zeynelabidin Âmidî, 1965 yılında Bingöl'ün Genç ilçesine bağlı Çaytepe (Valer) kasabasından Hacı Mustafa'nın kızı Zühre ile evlenmiştir. Âmidî'nin üç erkek beş kız olmak üzere sekiz çocuğu vardır. O da babası Molla Ramazan gibi her üç oğlunun da imam olmasını istemiş ve bunun için onları İmam Hatip lisesine göndermiş ama onlar imam olamamışlar. Erkek çocuklarının ismi İnayet, Hidayet ve Nizamettin'dir. Kızlarının ismi Sebahat, Medine, Esra, Adalet ve Vildan'dır.

1.5. Yaptığı Görevler

Zeynelabidin Hoca 1965 yılında medreseden mezun olduktan sonra ilk olarak Diyarbakır’ın Cankıtran köyünde fahri olarak imamlığa başlar. Burada yaklaşık 15 öğrencisi olur ve on sene burada ders verir. Cankıtran köyünde 13 sene fahri imamlık yaptıktan sonra Diyarbakır’ın merkez Bağlar ilçesinde Hacı Abdurrezzak Camiinde 7 sene daha fahri olarak imamlık yapar ve toplamda 20 sene fahri imamlık yapmış olur. O zamanlar Hacı Abdurrezzak Camiinde bulunan medresede hem Arap dili ilgili eserleri hem de Risale-i Nur okutur. Âmidî, 1989 yılında resmi imamlığa geçer. İlk olarak Diyarbakır’a bağlı Dokuzçeltik (Şeyhkent) köyüne atanır ve burada iki sene görev yapar. Ardından Diyarbakır merkez Hacı Cemil Camii’nde iki sene İmam-Hatiplik görevini yapar. Son olarak Diyarbakır merkez Kuba Camii’nde görevliyken 2011 yılında yaş haddinden emekliye ayrılır. Hoca emekli olduktan sonra iki sene Dicle Üniversitesi Fakülte Camii’nde aralarında ilahiyat fakültesi öğrencilerinin de olduğu 25 civarında öğrenciye Arapça ders verir. 2016 yılına kadar Ergani yolu üzerinde bulunan bir medresede öğrenci okutmaya devam eden Hoca, o tarihten itibaren sağlık sorunları nedeniyle istirahate çekilir.

1.6. Zeynelabidin Hocayla İlgili Bazı Hususlar  

1.6.1. Hattatlığı 

Âmidî’nin özellikle hattatlığı ile ilgili birçok anısı var ve şöyle der: “Hattat Hamit Aytaç (1891-1982) (Amidî) Diyarbakırlı meşhur bir hattattı. Birçok hattat onun yanında hat sanatını öğrendi. Birkaç sene önce Amidî’nin öğrencilerinden Adıyamanlı hattat bir hoca hat kursunu açmak için Diyarbakır’a geldi. Hattat Hamit Amidî’nin öğrencisi hat kursunu açacak diye duyduğumda bu yaşıma rağmen o kursa katılmam gerektiğini düşündüm ve 20 öğrenciyle beraber hocadan hat eğitimini aldım. Doğrusu benim için bu eğitim çok ama çok faydalı oldu”.

1.6.2. Okunaklı Hatlar Dokunaklı Hutbeler

Diyarbakır’ın Kulpl ilçesinden Molla Hadi, tasavvuf eserlerini çoğaltmak için Âmidî’ye getirir. Cuma günleri Âmidî’nin imamlığını yaptığı camiye gider ve orada Cuma namazını kılar. Namaz bittikten sonra Âmidî’nin yanına gelir ve ona şöyle der: “Molla Zeynelabidin senin hatların meşk yapılacak sanatsal hatlar değil, ama hatların okunaklı hutbelerin dokunaklıdır”.

1.6.3. Şeyh Abdurrahman Aktepî’ye Ait Ravdü’n-Na‘îm Adlı Eserin İstinsahı

Zeynelabidin Âmidî, bütün hayatını eser yazmaya ve istinsah etmeye adamıştı. Henüz eğitimin başlangıcında kitapları istinsah ediyordu ve çevresindeki herkes tarafından kâtip ve hattat olarak biliniyordu. Âmidî, Şeyh Abdurrahman Aktepî’nin Ravdü’n-Na‘îm adlı kitabının istinsah serencamı hakkında şunları söyler: “Değerli bir eser veya nüshanın bir ailenin yanında olduğunu duyduğumda, aileye öncelikle eseri yeniden yazmayı teklif ederdim. Aile, ya yeniden yazmak için eseri bana gönderir veyahut ben ailenin yanına giderdim. Öncelikle aileyi şuna inandırıyordum. Bu eseri, orijinalliğini hiç bozmadan olduğu gibi yeniden yazacağım ve orijinalini tekrar iade edeceğim. Bu konuda Ravdü’n-Na‘îm’in istinsah serencamını anlatmak istiyorum. Şeyh Abdurrahman Aktepî’nin torunlarından Şeyh Askerî’nin oğlu Şeyh Abdurrahman bana dedi ki: “Molla Zeynelabidin! Madem sen hat işleriyle uğraşıyorsun, ben dedem Şeyh Abdurrahman Aktepî’nin bizzat kendi elleriyle yazdığı Ravdü’n-Na‘im kitabını sana vereyim de o güzel hattınla yeniden yaz!”. Doğrusu bu teklife çok sevindim. Çünkü piyasada ve imamların yanında bulunan bütün nüshalarda birbirlerinden alıntı yaptıkları için birçok hata vardı. Örneğin Ahmet Hilmi Koğî Ravdü’n-Na‘im kitabını istinsah etmiş ve matbaaya vermişti ama onda birçok yanlış vardı. Şeyh Askerî’nin oğlu Şeyh Abdurrahman asıl nüshayı bana verince Şeyh Abdurrahman Aktepî’nin torunlarından Şeyh Şafi, Şeyh Abdurrahman’ın evine gider ve ona: “Bana Şeyh Abdurrahman dedenin Ravdü’n-Na‘im kitabını getir!” der. Şeyh Abdurrahman: “Kitap bende değil, istinsah etmesi için onu bir hocaya verdim” der. Bunun üzerine Şeyh Şafi kızar ve “Bu hocaların bizleri perişan ettiğini, hangi eserimizi götürdülerse bir daha geri getirmediklerini bilmiyor musun? Dedenin kitabını hiç tanımadığın bir hocaya nasıl verirsin? Bu hocalar dedenin yüzlerce kitabını götürüp bir daha getirmediler” demesi üzerine, Şeyh Abdurrahman şöyle cevap verir: “Bu, senin tanıdığın hocalardan değil. Kitabı o güzel hattıyla istinsah edecek ve sonra bize aslını geri iade edecektir. Zeynelabidin Âmidî konuşmasına şöyle devam etti: ‘’Ravdü’n-Na‘îm kitabını güzel bir şekilde yeniden yazıp, sonuna da içindeki garip (anlamı kapalı) kelimeler için bir sözlük yaptıktan sonra hem kitabın aslını Şeyh Abdurrahman’a iade ettim hem de istinsah ettiğim nüshayı ona gösterdim. Şeyh Şaf yazdığım kitabı görünce çok hoşuna gitti ve Şeyh Abdurrahman’a şöyle dedi: “Sen bu güzel kitabı Molla Zeynelabidin’den al, ben ona on lira vereceğim.” On lira o zaman kitabın değerinin çok üzerindeydi.” Zeynelabidin Âmidî, ben bunu duyunca Şeyh Abdurrahman’a: “Şeyhim ben bu çalışmayı maddi bir kazanç elde etmek için yapmadım sadece yazıp matbaaya vermek için bu hizmeti yaptım.” dedim. Sonra Diyarbakır’da kütüphaneci Mehmet Özdemir vardı Ravdü’n-Na‘îm kitabını matbaaya vermesi için ona verdim. Daha sonra ona sorduğumda o da matbaaya vermesi için Ürdünlü birisine verdiğini söyledi ve böylece kitap kayıp olup gitti. Bundan dolayı kitabı tekrar yazdım ve bu kitaba bir şerh de yazıp, Seyda Kitapevine verdim onlar da kitabı İstanbul’da matbaaya verdiler”.

1.6.4. Vesvese

Âmidî, Hocası Molla Yasin Yüsrî ile olan anısını şöyle anlatıyor: “Allah rahmet eylesin hocam, hem çok âlim hem de çok takva sahibi bir zattı. Ben Hocam Molla Davut'la Molla Yasin'in yanında üç ay okudum. Hocam Molla Dâvûd ve Molla Said Yıkılmaz (Taxikî) birlikte Cem'ül-Cevami’ kitabını okuduktan sonra Molla Yasin'den icazet aldılar. Molla Yasin, babamın taziyesine gelince onu karşılamaya gittim. Beraber evin avlusuna girdik orada çocuklar su ile oynuyorlardı. Hocam su sıçramalarından çok rahatsız oluyordu. Ben de çocuklara yapmayın Hocam çok vesveselidir dedim. İçeri girip oturduktan sonra hocam eğilip gizlice kulağıma: ''Sen niye Hocam çok vesveselidir dedin. Hocam çok müttakidir deseydin ya'' dedi”.

1.6.5. Teftezânî mi Oldun?

Molla Yasin Yüsrî, İslamî ilimlerde olduğu gibi Kürt edebiyatında da meşhur bir âlimdir. Âmidî’nin de dediği gibi Molla Yasin ''vakar sahibiydi''. Çok büyük bir âlimdi, belki de bundan olsa gerek kendisine çok güveniyordu. Âlimler meclisinde her zaman söz ona aitti. Âmidî, Hocası Molla Yasin'i çok seviyor ve çok beğeniyordu. Ancak bazen Üstad Bediüzzaman'dan bahsederken ismiyle Molla Said diye anıyordu. Âmidî, şöyle diyor: “Her zaman Molla Said şöyleydi Molla Said Şunları söyledi derdi. Doğrusu bu söylemi hiç hoşuma gitmiyordu. Ancak saygısızlık yapmamak için hep içime atardım ve içimde şöyle derdim. Valla hocam sen Üstad'ın talebesi bile olamazsın.” Âmidî ile yaptığımız söyleşilerden de anlıyoruz ki Molla Yasin'in Âmidî’nin üzerinde çok tesiri vardı. Her seferinde ondan bahsediyordu. Bir seferinde yine söz dönüp dolaşıp tekrar Molla Yasin'e geldi ve Âmidî, bizlere onunla ilgili şu anektodu anlattı: “Bir gün manzum bir eserini yazmam için Molla Yasin beni çağırdı. Kitabı bana yeniden yazdırıp matbaaya vermek istiyordu. Yanına gittim ve yazacağım eseri alıp okumaya başladım. Seyda beni dinleyince; ''Sen ne güzel okudun, bu kitabı ben değil sanki sen yazmışsın'' dedi. Ben de dedim ki; Hocam! Ben birçok eser yazıp matbaaya vermişim. Ne gibi dedi? Ben de; örneğin Mela Huseyiné Batî’ye ait Mevlid, Şeyh Ahmedé Hanî’nin (ö. 1119/1707 [?]) Nubahar ve Şeyh Abdurrahman Aktepî’nin Ravdü'n-Na'im adlı eserlerini yeniden yazıp ayrıca onlara şerh de yazdım. Ayrıyeten Ebû Şücâ‘ el-İsfahânî’nin (ö. 500/1107’den sonra) Gâyetü'l-İhtisâr adlı eserini de Kürtçeye tercüme ettim dedim. Bunun üzerine “Yahu sen İmam Teftâzânî (ö. 792/1390) mi oldun? Sen nasıl Gâyetü'l-İhtisâr'ı tercüme edebilirsin”. Hemen yerinden kalkıp kitaplıkta Gâyetü'l-İhtisâr kitabını aramaya başladı. Niyeti kitabı bulup tercüme yapabilir miyim diye önüme koyup beni denemekti. Allah bilir belki de o anda tercüme edemeyecektim. Ama nihayetinde kitabı bulamadı”.

1.7. Vefatı

Bütün ömrünü eser yazma, ilim öğrenme ve öğretmeye adayan Âmidî, sağlık sorunları nedeniyle istirahate çekildikten sonra hastalığı gittikçe artmaya başlamış ve bir daha da o en çok sevdiği ilim halkalarına dönememiştir. Tarihler 28 Temmuz 2020’yi gösterdiğinde Âmidî Hoca bu dünyadan göçüp refiki alaya gitmiştir. Hayatının en güzel anılarını geçirdiği o ilim halkaları böylece sona ermişti. Âmidî’nin vefatı Diyarbakır’da ilim ve edebiyat dünyasını sarsmış ve ilmi çevrelerde onun vefatıyla ilgili, “büyük seyda vefat etti”, “Diyarbakır değerli bir alimini kaybetti” şeklinde yorumlar yapılmıştır. Diyarbakır’da vefat eden Âmidî, dünyada ve ülkemizde covid 19 salgını tedbirleri olmasına rağmen cenaze törenine birçok seveni katılmış, cenazesi Diyarbakır merkez Yenişehir ilçesine bağlı ve aynı zamanda doğduğu yer olan Dökmetaş (Qerekilîs) köyüne defnedilmiştir. 

2. İlmi Kişiliği

2.1. Medrese Eğitimi ve Hocaları

Kendisi de bir medrese mezunu olan ve medrese eğitimine büyük önem veren babası Molla Ramazan, oğlu Zeynelabidin Âmidî Hoca’nın da medrese eğitimi almasını çok istiyordu. İmamlığı kutlu bir görev olarak gören babası, kendisinin geçtiği bu ilim yolculuğundan çocuklarının da geçmesini ve din görevlisi olup İslam dinini yaymalarını istiyordu. Zeynelabidin Hoca, daha en başından babasının onu medreseye göndermesine karşı çıkıp resmi okula, özellikle İmam Hatip okuluna gitmek istediğini söylemiştir. Ama her seferinde babası bu isteğini kabul etmeyip onun medreseye gitmesinde ısrarcı olmuştur. Âmidî, babasının bu isteğine karşı çıksa da babası biraz tavsiyeyle biraz da zorla medreseye gitmesini istediğini söyler ve en sonunda şöyle der: ''Sen kesinlikle okumalı ve benim gibi imamlık yapmalısın”. Âmidî, babasını bu kararından vazgeçirmeye çok uğraşır ama başaramaz. Âmidî’nin kendisi o günleri bizlere şöyle aktarır: “Gönülsüz olarak medreseye feqiliğe (Talebelik) gittikten sonra evimi ve köyümü (Üçkuyular) çok özledim. Cigerxwîn’in memleket hasretinden yazdığı ve şöyle dediği bir şiiri vardır: “Nerede Kürdistan, nerede benekli burç...” Ben de ondan esinlenerek kardeşime bir mektup yazıp içinde şöyle demiştim “Nerede Üçkuyular, nerede benekli burç”. Aslında o zamanlar köyümüze pek de benekli denilemezdi. Çünkü hep taşlık ve çamurdu. Hatta o zamanlar rahmetli babam mektubumu görünce şöyle demişti: “Sen Üçkuyular’ı benekli burç yaptın ya”. Eğer babam bugün hayatta olsaydı ona “Şehrin içine girmesiyle ve etrafında yapıların oluşmasıyla Üçkuyular şimdi benekli burç olmuş diyecektim”. Zeynelabidin Âmidî’nin ilk hocası babasıdır. Medreseye gitmeden önce babasının yanında Kur’ân-ı Kerim, Batî’nin yazdığı Kürtçe mevlidi, “Nubahâr”, “Nehcu’lEnâm”, “Emsile” ve “Binâ” kitaplarını okuduktan sonra ilk olarak Karacadağ civarında bulunan Alabaş (Iğliya) köyünde Molla Davut'un yanında öğrenciliğe başlamıştır. Âmidî, hocası Molla Davut'u şöyle anlatır: “Hocam Mardin’in Çınarönü (Cilînê) köyünden Molla Muhammed Dengnekır’ın kardeşidir. Molla Yasin Toprak’tan icazet almıştı. Ben hocamın yanında eğitime devam ederken, Molla Yasin Silvan’ın Tokluca (Çırık) köyünde kalıyordu. Hocam Molla Dâvûd ile üç ay Tokluca köyüne gittik. Hocam Molla Dâvûd ve Molla Sait Yıkılmaz (Taxikî) Cem‘u’l-Cevâmi‘ kitabını okuduktan sonra Molla Yasin'den icazet aldılar.” Zeynelabidin Âmidî, daha sonra eğitimine şu köylerde ve şu hocaların yanında devam eder: 1- Diyarbakır’a bağlı Keçidere (Çixsor) köyünde Molla Muhammed Şerif’in yanında “İzzî” ve el-Curcânî’in “Avâmil” adlı eserlerini22 okumuştur.

Diyarbakır’ın Yenişehir ilçesine bağlı Hantepe (Tılham) köyünde Molla Musa’nın yanında “Sa’dullâh Sağir”23 kitabını okumuştur. Âmidî, hocası Molla Mûsâ’nın şu anısını anlatır: “Hocam çok iyi bir âlimdi. Bazen bizlere kendi hayat hikâyesini anlatırdı. Bir defasında hocam şöyle anlatmıştı: “Cumhuriyetten önce ben feqî (talebe) idim. O dönemde bir gün iki atlı yoldan geçiyordu. Onlara siz kimsiniz diye sordum. Onlar da biz mollayız diye cevap verdiler. Ben de eğer siz molla iseniz o zaman ben size bir soru sorayım dedim. Soruyu sorduğum gibi biri hemen cevap verdi ve Feqî! dedi sen çok muzip yaramaz birine benziyorsun, şimdi ben sana bir soru sorayım dedi. O da bana soru sordu ama ben cevap veremedim. Sonra ben yanındaki süvariye kim bu? diye sordum. O da bu meşhur Üstad Bediuzzaman Said Nursî’dir diye cevap verdi”. 24 3- Zeynelabidin Hoca, Diyarbakır’a bağlı Erimli (Simakî) köyünde bulunan Molla Said ‘Arnâsî’nin yanına eğitim görmek için iki defa gider. İlk gittiğinde “Şerhu’l-Muğnî”25 ve “İzzî”’in şerhi olan “Sa‘duddîn”26 kitaplarını ondan ders alır. İkinci defa gittiğinde “Sadullâh Gewra”, “Molla Câmî” ve “İsâgocî”’nin Şerhi olan “Muğni’t-Tullâb” adlı27 eserleri okur. Hocası Molla Said aslen Mardinlidir. 4- Mardin’e bağlı Çınarönü (Cilînê) köyünde Molla Muhammed Dengnekir’in yanında iki seneye yakın kalır ve orada “Hallu’l-Me‘âkid”28 adlı eseri okur. 5- Diyarbakır Bismil ilçesinin Korukçu (Bellê) köyünde Molla İbrahim Bellî’nin29 yanında 1,5 yıla yakın okuduktan sonra Molla İbrahim’in oğlu ve mücazı (ondan icazet alan) olan Molla Abdulbaki Bellî (Aslan)30 oradan Silvan’ın Sulak (Avanek) köyüne gidince, Âmidî’de onunla Sulak’a gider ve orada da bir yıl kalır. Âmidî bu hocalarının yanında, “Fenârî” adlı eserin şerhi “Kavl Ahmed”, 31 “‘İsâm İsti‘âre”, “‘İsâm Ved‘”, “Münâzara”, “Şerhu’ş-Şemsiye” ve “Şerhu’l-‘Akâid” adlı eserleri tahsil eder. 6- Diyarbakır’a bağlı Kuşlukbağı (Metranê) köyünde Molla Selahattin Kaplan’ın32 yanında “Abdulğafur”, “Cem‘u’l-Cevâmi‘”, “İşâretu’l-Αcâz” ve “Kızıl-Αcâz” kitaplarını okumuştur. Zeynelabidin Hoca’nın öğrencilik arkadaşı olan Molla Hamit Esin33 o günleri bizlere şöyle anlatıyor: “Biz Molla Selahattin’in yanında okurken Zeynelabidin Hoca, sıra kitapları dışında birçok kitap okuyordu ve aynı zamanda hocamızın yanında aruz ilminden de ders alıyordu”. Zeynelabidin Âmidî, hocası Salahattin Kaplan’ı şöyle anlatıyor: “Hocam Bismilliydi ve çok âlimdi. Risale-i Nur ve Üstad Bediüzzaman hakkında ondan çok şey öğrendim. En son okumamı onun yanında bitirdim. Ben icazet almadan hocam müftülük sınavını kazandı ve Anadolu’nun birçok yerinde müftülük görevini icra etti. En son Hatay’ın Kırıkhan ilçesinde emekli oldu ve Diyarbakır’a yerleşti. Daha sonra 1990’larda teberrüken hocamdan icazet aldım. Salahattin Kaplan hocam Diyarbakır’da vefat etti. Allah gani gani rahmet eylesin. Hocamın altı oğlu vardı onlardan biri yüzbaşıydı ve yüzbaşı olan 28 Şubat darbesinde dindar olduğu için görevden atıldı”.34 Âmidî, medreselerde okutulan sıra kitaplarını bitirdikten sonra “Muğnî’lMuhtâc”, “Tefsîru’l-Celâleyn”, “Riyâzu’s-Sâlihîn”, “Metnu’l-Îcâz” (ferâiz) vs. medreselerde sıra kitabı olmayan birçok kitabı da hocalardan ders alarak okudu.

2.2. Öğrencileri

Zeynelabidin Âmidî, medrese eğitimini bitirdikten sonra gerek fahri gerekse resmi olsun Diyarbakır’ın birçok bölgesinde İmam-Hatiplik görevini ifa etmiştir. Görev yaptığı hemen her yerde küçük de olsa medrese açmış ve buralarda ders vermiştir. Âmidî, açtığı bu medreselerde birçok öğrenci yetiştirmiştir. Başta kardeşleri Molla İbrahim Çiçek ve Cemil Çiçek Hoca olmak üzere öğrencileri kendisinden aldıkları ilim bayrağını değişik bölgelerde dalgalandırmaya devam etmişlerdir. Ancak biz burada Âmidî’nin yanında öğrencilik yaptığı kesin bilinen ve ulaşmış olduğumuz bir kaç öğrencisini kısaca tanıtmakla yetineceğiz.

2.2.1. Mehmet Edip Çağmar

1966’da Diyarbakır’ın Silvan ilçesinde dünyaya gelen Çağmar, küçük yaştan itibaren başta babası olmak üzere birçok medrese hocasından medrese eğitimini almıştır. Molla Zeynelabidin Âmidî dışında Seyda Mele Muhammed Şerif, Seyda Mele Yahya İvacık, Molla Ubeydullah Dalar, Seyda Mele İbrahim Sedeqnî ve diğer bazı hocalardan ders almıştır.

2.2.2. Cemil Çiçek

1953’te Diyarbakır’ın Yenişehir ilçesine bağlı Üçkuyular köyünde dünyaya gelen Çiçek, burada ilk ve ortaokul eğitimini aldıktan sonra o dönem Cankatran köyünde imam olan ve aynı zamanda medresesi olan ağabeyi Zeynelabidin Hocanın yanında medrese eğitimini almaya başlamıştır. Bir süre Hoca’dan eğitim alan Çiçek, ardından başka hocalardan da eğitim almış ve bu süre zarfında imam-hatip lisesini açıktan okumuştur.

2.2.3. Hüseyin Arslan

1963’te Diyarbakır’ın Yenişehir ilçesine bağlı Cimikân/Çakmak köyünde dünyaya gelen Arslan, ilk ve orta öğrenimi Elazığ ve Diyarbakır’da tamamlamıştır. İlkokuldan itibaren çeşitli hocalardan Arapça Sarf-Nahiv, Hadis, Fıkıh, Tefsir dersleri almıştır. Bunların başında amcası Molla İbrahim Arslan ve Molla Zeynelabidin gelir.

2.2.4. İbrahim Barca

İsmet Şahin 1964 yılında Diyarbakır’da dünyaya gelmiştir. İlkokul, imam hatip ortaokul ve imam hatip lisesini Diyarbakır’da tamamlamıştır. Ortaokul ve lise çağlarında gerek akşamları gerekse hafta sonu ve yaz tatillerinde Zeynelabidin Hoca’dan sarf-nahiv, fıkıh, hadis ve tefsir gibi İslami ilimleri tahsil etmiştir.

2.2.5. Diğer bazı öğrencileri 

1- Selman Çelik

2- Ahmet Ordu

3- Recep Duman

4- Ramazan Karateke

5- Mehmet Ali Zeyrek

2.3. Eserleri 

Bir ilim adamını gerçek manada tanıtan ve onun hakkında bilgi veren kuşkusuz onun yazdığı eserleridir. Âmidî’nin de üstün zekâsını, ince kavrayışını, hattatlığını ve birçok alanda sahip olduğu ilmi derinliğini açık bir şekilde ortaya koyan hiç şüphesiz yazdığı eserleri olmuştur. Âmidî, nahiv, kelam, fıkıh, dil ve tarih başta olmak üzere pek çok alanda eser kaleme almıştır. Kaleme aldığı eserlerin bazısı te’lif, bazısı da tercüme eserlerdir. Bunların yanı sıra pek çok eseri de istinsah etmek suretiyle bu eserlerin orijinal halleriyle muhafazasına katkı sağlamıştır. Eserlerinin birçoğunun basılmamış olması üzüntü vericidir. Biz de burada onun kaleme aldığı eserlerine telif, tercüme ve istinsah eserler olmak üzere üç alt başlık altında temas edeceğiz.

2.3.1. Telif Ettiği Eserler

Henüz yirmili yaşlardayken kaleminden mürekkep akmaya başlayan Âmidî, nahiv, kelam, fıkıh, dil ve tarih başta olmak üzere pek çok alanda eser kaleme almıştır. Telif ettiği kitapların tamamının otuz dokuz tane olduğunu bizzat hocanın kendisinden öğrenmiş bulunmaktayız. Onun kaleme aldığı eserlerinin hepsini tespit etme imkânına sahip olamadık, ancak kaleme aldığı eserlerden müşahede ettiklerimizi burada ele almamız faydalı olacaktır.

2.3.1.1. el-Fetâva’l-Âmidiyye

Bu, Zeynelabidin Çiçek'in (Âmidî) yazdığı en kapsamlı eseridir. İlmi kişiliği ve fikri düşüncesine dair en geniş malumatı bizlere verdiği için bu kitaptan biraz bahsetmekte fayda olacağını düşünüyoruz. Yaptığımız röportajda kendisinin de söylediğine göre o, “el-Fetâva’l-Hindiyye” ve “el-Fetâva’l-Mısriyye” gibi fetva eserleri görünce “el-Fetâve’l-Âmidiyye” adında bir eser yazmaya karar vermiştir. Eser iki ciltten oluşuyor. Birinci cilt, fihristiyle beraber 478 sayfadır. İkinci cildi ise toplamda 464 sayfadır. Eser soru ve cevap metoduyla yazılmış ve içinde 1784 soru ve cevap bulunmaktadır. Eserin yazılışı 2011 yılında Diyarbakır'da tamamlanmış ve 2012 yılında Seyda Kitapevi tarafından birinci baskısı yapılmıştır. Eser, alış-veriş ve ibadetlerle ilgili soru ve cevaplardan oluşuyor. Dini meselelerle ilgili yazarın bakış açısının modern bir bakış açısı olduğunu söylemek mümkündür. Âmidî, bu eserin yazımıyla ilgili şunları kaydetmektedir. “Diyarbakır müftülüğünde çalıştığım zamanda çeşit çeşit ve çok zor fıkhi sorular geliyordu. Müslümanların soru ve sorunlarının çok olduğunu gördüm. Anladım ki Müslümanların ihtiyacını karşılayacak geniş çaplı bir kitaba ihtiyaç var. O zaman ben de birçok fıkhi mesele arasında selef, halef ve çağdaş fetvaları toplamak istedim. Allah’ın yardımıyla çalışmaya koyuldum.” 45 Bu eser modern fetvalarıyla bizlere Âmidî'in çağdaşlığını gösterdiği gibi büyük âlimlerin fetvalarını ihtiva ettiğinden bu alanda araştırma yapanlar için değerli bir kaynak olduğunu da göstermektedir. 

2.3.1.2. Diyarbakır’ın Fethi, Tarihi ve Kültürü

Eserin başında yazarın kısa bir hayat öyküsü ve Diyarbakır’ın fethini müjdeleyen hadis yer alır. Eser, 36 bölüm ve 314 sayfadan oluşuyor. 2007 yılında Diyarbakır Söz Yayınevi tarafından Diyarbakır’da basılmıştır. Eserin bazı bölümleri şunlardır: “Diyarbakır Tarihine Genel Bir Bakış, Diyarbakır’ın Fethi, Diyarbakır Burçlarındaki Kitabeler, Diyarbakır Camileri, Diyarbakır Medreseleri, Diyarbakır Kiliseleri, Peygamberler Şehri Diyarbakır, Diyarbakır’ın Âlim ve Bilginleri, Evliya Çelebi’nin Seyahatnamesinde Diyarbakır…”.

2.3.1.3. en-Nef‘u’l-Emîn bi Şerhi Rawdi'n-Na‘îm 

Zeynelabidin Hoca, Şeyh Abdurrahman Aktepî (1853-1910) tarafından manzûm olarak yazılmış olan ve Hz. Peygamberin miraç hadisesini ele alan “Rawdu'n-Na‘îm” adlı eseri üç defa istinsah etmiş ve sonuncusuna ona “en-Nef‘u’l-Emîn bi Şerhi Rawdi'n-Na‘îm” adında Arapça bir şerh yazmıştır. Eser besmele ile başlayıp birinci bölümü besmele hakkındadır. Eserin yayımlanmış nüshası bilgisayar yazısıyla 2010 yılında Seyda Kitapevi tarafından basılmış olup toplamda 549 sayfadır. Âmidî, eserin girişinde şunları dile getirir: “Bu manzumenin şerhinin yazımı, kulların en fakiri, kıyamet gününde kerim olan Rabbinin rahmetine muhtaç Molla Ramazan’ın oğlu Zeynelabidin Amidî’nin eliyle salı günü 1986 m, Şevval ayının sonu 1406’da tamamlandı. Cenabı Allah bu güzel hizmetini kendi rızası ile dergâhı izzetinde kabul eylesin”.

2.3.1.4. Mecmeu’l-Enhâr fî Şerhi Kitâbi Nûbihâr 

Kitabın tam ismi: “Çiçekâ Destê Zarukân Şerhâ Nubihâra Biçukân we Yelîhâ Mecme‘ul-Enhâr fî Şerhi Kitâbi Nûbihâr” şeklindedir.47 İsminden de anlaşılacağı gibi kitap hem Kürtçe hem de Arapça yazılmıştır. Zeynelabidin Hoca, bu eseri ilk önce Arapça yazmış, daha sonra da ona Kürtçe bir şerh ilave etmiştir. Arapça şerh, 69 sayfadan müteşekkil ve sonunda Kürtçe yazılmış küçük bir sözlük bulunuyor. Söz konusu eser 1990 yılında tamamlanmıştır. Kürtçe şerh ise Haziran 1996 tarihinde yazılmış ve bunun da sonuna Kürtçe bir sözlük yazılmıştır. Bu iki eser bir arada, “Çiçekâ Desté Zarukân Şerhâ Nubihâra Biçukân we Yelîhâ Mecmeu’l-Enhâr fî Şerhi Kitâbi Nûbihâr” ismiyle 2011 yılında Diyarbakır’da Seyda Kitapevi tarafından yayınlanmıştır. Bilindiği üzere Nûbihar’ın yazarı Şeyh Ahmedî Hanî’dir (1650-1707). Âmidî bu çalışmasının başında Ahmedî Hanî için bir mukaddime de yazmıştır. Nûbihar, eskiden beri doğudaki medreselerde ders kitabı olarak okutulmuştur. Hanî’nin bu eseri yazmasındaki amacı yeni okumaya başlayan Kürt çocuklarının kendi ana dilleriyle Arapça tabir, terim ve kelimeleri öğrenmeleridir.48 Bu kitap, iki dilde yazılmış ve mevcut bilgilere göre ilk Kürtçe sözlük özelliğini taşımaktadır. Eser, 13 başlık ve 1000 Arapça ve karşılığı Kürtçe kelimeden oluşuyor. Hânî’nin bu eseri birçok defa istinsah edilmiş ve birçok kez basılmıştır.

2.3.1.5. Şerhâni li’l-Menzûmeteyn

“Şerhâni li’l-Menzûmeteyn” adlı eserin birinci cildinde kitabın ismi Arapça şöyle yazılmıştır: “Şerhâni li’l- Menzûmeteyn, el-Evvelu Şerhu Menzûmeti’l- Mevlidi’n-Nebevî esSâni Şerhu Menzûmeti Nehci’l-Enâm”. İsminden de anlaşılacağı üzere eser, iki manzumenin şerhinden oluşuyor. Birincisi Molla Batî’nin Mevlidinin şerhi, ikincisi ise Molla Halil es-Siirdî’nin Nehcu’lEnâm’ının şerhidir. Eser İstanbul’da basılmış ancak basım tarihi yazılmamıştır. Âmidî, bu eserlere sekiz sayfalık Arapça bir de önsöz yazmıştır. “Şerhâni li’l-Menzûmeteyn” adlı eserde yer alan iki eser şöyledir:

2.3.1.5.1. Behcetu’l-Enâm bi Şerhi Mevlidi Sâhibi’l-Makâm fî Yevmi’l-Kıyâm 

Âmidî, Molla Batî’nin49 Mevlidine Arapça bir şerh yazmış ve sonuna hem Arapça hem de Kürtçe bir sözlük ekleyerek 1971 yılında tamamlamıştır. 135 sayfadan oluşan bu şerh 17 bölümdür. Üst kısma mevlid beyitleri, alt kısma ise o beyitlerin Arapça şerhi yazılmıştır. Mevlidin vezni: “Fa‘ilatün, fa‘ilatün, fa‘ilun” şeklindedir. Zeynelabidin Âmidî’nin bu çalışması Seyda Kitapevi tarafından basılmıştır. Bu baskı 349 sayfadan oluşuyor.

2.3.1.5.2. Ğâyetu’l-Merâm bi Şerhi Nehci’l-Enâm

Nehcu’l-Enâm, Molla Halil es-Siirdî50 tarafından yazılmış Kürtçe manzûm bir eserdir.51 Eser, 18 başlık ve 269 beyitten meydana gelir. Âmidî, 1985 yılında bu eseri hem istinsah etmiş hem de ona Arapça bir şerh yazmıştır. Eser 102 sayfadan oluşuyor. Zeynelabidin Hoca dışında bu eser üzerine birçok kişi çalışma yapmıştır. Zeynelabidin Hoca, eserin girişinde şunları dile getirir: “Nehcu’l-Enâm’ın bu şerhi, ilmin hizmetkârı, Molla Ramazan’ın oğlu Zeynelabidin Âmidî’nin eliyle yazılmıştır. Allah, ikisini ve bütün Müslümanları affetsin. Eser Rebiu’lEvvel’in sonunda Cumartesi günü 1405’te tamamlandı. Bize bu nimetleri veren Rabbime sonsuz şükürler olsun. Salat ve selam en güzel önder Hz. Muhammed’e ve onun ashabına olsun. Kıyamet günü onun şefaati gölgesi altında gölgelenmek en büyük dileğimizdir. Âmin. Dualarımızın sonu her zaman elhamdulillahirabbilalemin’dir”.

2.3.1.6. Dîwân

Eser güzel bir hat sanatıyla yazılmıştır. Tek bir nüshası bulunmaktadır o da Âmidî’nin kütüphanesinde yer alıyor. Eserde Kürtçe, Arapça ve Türkçe şiirler yer alır. Eserin sonunda da Yunus Emre’den Kürtçeye tercüme edilmiş münacatlar mevcuttur. Âmidî’nin şiirlerine bakıldığında Allah ve Peygamber sevgisi ön plana çıkmaktadır. Onun, Bediüzzaman Said Nursi’ye sevgisini dile getirdiği şiirleri de vardır. Eser 2009 yılında yazılmış olup 64 sayfadan oluşmaktadır.

2.3.1.7. Hanefi ve Şafii Mezhepleri Arasındaki İhtilaflı Fıkhi Meseleler

Bu esere bakıldığında içinde beş küçük risale barındırdığı göze çarpıyor. Bunlardan ikisi tercümedir üçü ise Âmidî’nin kendi eseridir. Bunlar aşağıda sıralanmıştır; 1- Zemahşerî’nin Ruûsu’l-Mesâil adlı Arapça eseridir. Âmidî bu eseri Türkçeye çevirip tashihini yapmıştır. 2- Dini Nikâh: Bu, Âmidî’nin kendi risalesidir. Eser, 2003’te tamamlanmış ve 19 sayfadan oluşuyor. 3- Şafii ve Hanefi Mezhepleri Arasındaki İhtilaflı Meseleler Risalesi: Bu eser Molla Cafer el-Bâlekî’ye52 aittir. Âmidî, bu eseri Türkçeye tercüme etmiş, eser 43 sayfadan oluşuyor. 4- Cuma Namazı ve İade-i Zuhr: Bu eser Âmidî’ye aittir ve 15 sayfadan oluşuyor. 5- Fıkhi Fetvalar: Eser, çeşitli fetvalardan oluşuyor. Âmidî, bu eseri 2007 yılında Diyarbakır’da yazdı, eser 29 sayfadan oluşuyor. Zeynelabidin Âmidî bu kitaba küçük bir de sözlük yapmıştır. Sözlükle beraber 163 sayfadan oluşan eser, 2012 yılında Seyda Kitapevi tarafından İstanbul’da basılmıştır. 

2.3.1.8. Ferhenga Âmidî (Sözlük)

Ferhenga Âmidî adlı eser, Türkçe, Kürtçe ve Arapça bir sözlüktür. Bu eser, Cemil’ê Seyda tarafından yazılmış olup Zeynelabidin Âmidî de buna ilaveler yapmıştır. İki ciltten oluşuyor, birinci cildi 491, ikinci cildi 420 sayfadan oluşuyor ve halen basılmamıştır.

2.3.1.9. el-Mesâilu’l-Maksûde fî Şerhi ‘Avâmili’l-Manzûme

Zeynelabidin Hoca’ya ait bu eser, 51 sayfadan oluşmaktadır. Âmidî, söz konusu eserini nazm halinde yazılmış olan “el-‘Avâmilu’l-Manzûme” adlı esere şerh yazmış ve bunu 1966 yılında tamamlamıştır.

2.3.1.10. ez-Zurûfu’l-Menzûmetu me‘a Şerhihâ

Âmidî, zarflarla ilgili olan bu eseri manzum bir şekilde Arapça ele almış ve beraberinde ona bir şerh de yazmıştır. 39 sayfadan oluşan eserin yazımını 2004 yılında tamamlamıştır.

2.3.1.11. Diyâu’l-Leme‘ât fî İ‘âdeti’l-Cumû‘ât

Eser, cuma namazından sonra öğle namazının iadesi ile ilgilidir. Dokuz sayfadan oluşan eser 2010 yılında yazılmıştır.

2.3.1.12. Mecmu‘âtu’s-Salâvât

Eser, isminden de anlaşılacağı üzere Peygambere getirilen salavatlar üzerine yazılmıştır. Eser, kırk sayfadan oluşuyor ve basılmamıştır. Âmidî, bu çalışmasını 1999 yılında tamamlamıştır.

2.3.1.13. Gotinên Pêşîyan (Atasözleri)

Âmidî, bu eserinde Kürtçe atasözlerini derlemiştir. 

2.3.1.14. Asri Lügat Sözlüğü

Arapça Türkçe ve Türkçe Arapça bir sözlüktür. Arapça bölümü 87, Türkçe bölümü ise 65 sayfadan oluşuyor. Eser halen basılmamıştır. 

2.3.2. Tercüme Ettiği Eserler

Zeynelabidin Hoca Türkçe, Arapça ve Kürtçe birçok eseri ya bizzat kendisi veya başka hocalarla beraber tercüme etmiştir. Onun tercüme ettiği eserlerden tespit ettiklerimizi ele almanın faydalı olacağını düşünüyoruz.

2.3.2.1. İrşâdu’l-‘Amilîn fî Tercemeti’r-Riyâzi’s-Sâlihîn

Zeynelabidin hoca, bu eserin tercümesini Molla Ahmet Afşin ile birlikte yapmıştır. Eser iki yılda tamamlanmış ve iki ciltten oluşuyor. Birinci cildi 504, ikinci cildi 540 sayfadır. Eser 2000 yılında tamamlanmış ve birkaç defa basılmıştır. Son olarak 2005 yılında kompüter harfleriyle Dini Yayınlar tarafından Diyarbakır’da basılmıştır.

2.3.2.2. Rîsaleya Biratiyê

Eser, Bediüzzeman Said Nursî’nin Uhuvvet Risalesi’nin çevirisidir. Türkçeden Kürtçeye çevrilmiş olan bu eser Mayıs 1992’de Nûbihar Yayınevi tarafından İstanbul’da basılmıştır.

2.3.2.3. Onuncu Hücceti İmaniye ve Çocuklar Taziyenamesi 

Her iki eserin yazarı Bediüzzaman Said Nursî’dir. Âmidî, bu eserleri Türkçeden Kürtçeye çevirmiştir. 32 sayfadan oluşan bu çalışma 1994 yılında tamamlanmış ancak basılmamıştır.

2.3.2.4. Peyva li Ser Tewbê

Bu eserin yazarı Şeyh Muhammed Hafid’dir. Müftü Molla Ahmet Meylanî, eseri Arapçadan Türkçeye çevirmiş, Zeynelabidin Hoca ise bu eseri 2002 yılında Türkçeden Kürtçeye çevirmiştir. 

2.3.2.5. Tercemetü’l-Hadîsi’l-Arba‘în

İmam Nevevî’nin Arapça olan bu eserini Âmidî, Molla Ahmet Afşin ile birlikte Kürtçeye tercüme etmişlerdir. Eser 32 sayfadan oluşuyor.

2.3.2.6. Tercemetu’ş-Şu‘âi’l-Hâmis

Âmidî, Bediüzzaman Said Nursi’nin Beşinci Şualar eserini Arapçaya tercüme etmiş, içindeki ayet ve hadislerin tahkikini yapmıştır. Eser, 1990 yılında yazılmış ve 62 sayfadan oluşuyor. 

2.3.2.7. Zehretu’t-Tâlibîn fî Tercumeti Muhtasari’r-Riyâzi’s-Sâlihîn 

Şeyh Yûsuf en-Nebhânî (1849-1932) tarafından ihtisar edilen İmam Nevevî’nin Riyâzu’s-Sâlihîn eserini Zeynelabidin Hoca Kürtçeye tercüme etmiştir. 544 sayfadan oluşan eser, 2009 yılında tamamlanmış ve 2010 yılında Lübnan’da Nûru’s-Sabâh Yayınevi tarafından basılmıştır.

2.3.2.8. Behcetu’l-Muttakîn fî Tercemet’i Kısasi’n-Nebiyyîn 

Zeynelabidin Hoca, Ebu’l Hasan Ali el-Hasan en-Nedwî’nin (1914-1999) Kısasu’nNebiyyîn adlı eserini Kürtçeye tercüme etmeye başlamış ve 2009 yılında tamamlamıştır. 432 sayfadan oluşan eser, 2012 yılında Lübnan’da Nûrus-Sabâh Yayınevi tarafından basılmıştır. 

2.3.2.9. Hediyyetu’s-Siğâr fî Tercemeti Ğâyeti’l-İhtisâr

Eser, Kâdî Ebu’ş-Şuca‘ın (ö. 593/1197) Ğâyetu’l-İhtisâr adlı eserinin Kürtçeye tercümesidir. Toplamda 160 sayfadan oluşan eser, 1979 yılında tamamlanmıştır. Eser, ilkin 2012 yılında Mahfuz Özdemir tarafında İstanbul’da basılmıştır. Daha sonra 2014 yılında Diyarbakır’da Seyda Kitapevi tarafından bilgisayar harfleriyle basılmıştır. 

2.3.2.10. Naum Faik ve Süryanî Rönesans’ı

Eser, Jîyân û Berhemên Naum Faiq adıyla Fuat Çikkî tarafından 1937’de Suriye’de yayınlanmıştır. 2004 yılında Belge Yayınları tarafından Naum Faik ve Süryani Rönesansı adıyla tekrar yayınlandı. Eserin Arapça bölümleri Âmidî tarafından Türkçeye tercüme edilmiştir. Zeynelabidin Hoca’nın, yukarıda saydıklarımızın dışında tercüme ettiği, ancak ulaşamadığımız veya sayamadığımız başka eserleri de vardır. 

2.3.3. İstinsah Ettiği Eserler

Zeynelabidin Âmidî hattatlığı ile meşhur olmuş bir âlimdir. O zamanlar bölgede matbaa fazla yaygın olmadığı için birçok kişi el yazma eserleri hocaya getirir ve istinsah etmesini isterlerdi. Bazen de kendisi hoşuna giden kitapları alır ve istinsah ederdi. Bu sayede birçok eserin kaybolmasını önlemiştir. İstinsah ettiği kitapların tamamını tespit etmek imkânsızdır, ancak istinsah ettiğini tespit ettiğimiz eserlerin isimlerinin zikredilmesinin faydalı olacağı kanaatindeyiz. 1. Dîwâna Muhammed Kerbelâyî 2. Tefsîra Şirin 3. Dîwâna Şeyx ‘Abdurrehmanê Aqtepî 4. Reyhânetu’l-Efkâr 5. Kasîdetu’n li’ş-Şeyh Musâ el-Mardinî 6. ed-Durru’s-Semîn, Manzûmetu’n fi’l-‘Akîde 7. Dîwâna Şeyh ‘Abdulkâdir Resulânî 8. Dîwâna Ahmedi Hânî 9. Dîwâna Siyâhpoş 10. Dîwâna Şeyh Hasib 11. Kasîdetu eş-Şeyh Mewlâna Muhammed Hadî el-Licewî 12. Selâsu Menzûmâtin 13. Dîwâna Molla ‘Ali İlmî 14. Dîwâna Molla ‘Ali Kûdî 15. el-Manzûmeteyn: Mirsâdu’l-Atfâl we ‘İkdi Durfâm 16. Menzûmeya Sîseban 17. el-Menzûmetu’l-Mi‘râciyye 18. Selâsu Menzûmâtin 19. Mîzânu’l-Edeb 20. Kitâbu Leylâ we Mecnûn  21. Selâsu Menzûmâtin 22. Erbe‘u Manzûmâtin 23. Kitâbu’d-Durrî’l-‘Alâ fî ‘İlmi’t-Tecwîd 24. Tûbe’z-Zamân 25. Dîwâna Dermâni Derdâ 26. Dîwâni ‘İrfân Hayreti Hayrân78 27. Manzûme we Gotıni Jîru Kalan 28. Manzûmetun fî ‘Akîdeti’l-İslamiyyeti we’l-Mew‘izeti’l-Haseneti 29. Risâletu’t-Tıbb 30. Se‘du’l-İslâm bi Şerhi Nehci’l-Enâm 31. Kitâb a Yûsuf û Züleyha 32. Enîsu’l-‘Aşıkîn 33. Mewlûda Şerîf Nazmen 35. Manzûmetu’l-Habiyye fi’l-Munâzara ma Şerhiha 36. Fetvâ Şeyh Ali Rıza Pâlevî 37. Şerhu’l-Mafûwwât 38. Hâşiye ale’l-İstiare 39. Kitâbu Tafsîli’l-Curcânî 40. Dîwana Şeyh Abdulkadirê Hezânî

Sonuç

Biyografik çalışmalar gerek geçmiş gerekse zamanımızda yaşayan şahsiyetlerin tanınması için değerli vesikalardır. Çünkü onların hayatlarının öğrenilmesi birçok değerli kaynağın ortaya çıkmasına, toplumun sahip olduğu kültür mirasın korunmasına, unutulmaya yüz tutmuş tarihlerinin, örf ve adetlerinin hatırlanmasına, toplumun dünü ve bugünü arasında köprü vazifesi görmeye vesile olur. Çağımızın değerlerinden Zeynelabidin Çiçek (Âmidî) Hoca, 1946 yılında Diyarbakır’da ilim ehli bir ailede hayata gözlerini açmış ve henüz küçük yaşta iken babasının yanında ilim tahsil etmeye başlamıştır. Kısa bir zamanda ilim tahsilini tamamlayan Hoca, henüz yirmili yaşlarda iken ilmi eserler vermiş gerek telif, gerek tercüme ve gerekse istinsah olmak üzere yüzün üzerinde eser kaleme almış ve haklı olarak bölgede ilim bakımından şöhret kazanmıştır. Âmidî, birçok şehri gezerek klasik edebiyatla ilgili birçok eseri gerek bizzat kendisi kaleme alarak gerekse tercüme veya istinsah ederek tarihi bir misyon üstlenmiştir. Hat sanatının az olduğu bölgede birçok eserin ortadan kaybolmasını önleyen Zeynelabidin Hoca, bununla kalmamış birçok eserin anlaşılmasına ve okurların istifadesine sunulmasına da ön ayak olmuştur. Onun bu gayretini onun ömrünün sonuna kadar bırakmadığı hat ve ilme olan sevgisine bağlamak mümkündür. Âmidî ömrünün son zamanlarında sağlık sorunları yaşamış ve bu fâni diyardan irtihal etmiştir. Onun vefatı hem bölge hem de ilmi çevreler için büyük kayıp olmuştur.




Anahtar Kelimeler :

Paylaş


Yorum Sayısı : 0