MODEL İLE ENGAGEMENT ARASINDA DİN FELSEFESİ

Prof. Dr .Recep Alpyağıl 2024-09-19

MODEL İLE ENGAGEMENT ARASINDA DİN FELSEFESİ

Kendi yolunu bulabilmiş bir disiplin midir, din felsefesi, Türkiye‟de? Öyle zannediyoruz ki, onun konumu da, yaklaşık üç asırdır arayış halinde olan İslamî disiplinlerin uzağında değildir. Hatta denebilir ki, din felsefesi bu arayışın bir parçasıdır. Zihinlerde, din felsefesi birçok felsefi kavram gibi yenidir. Lugatimizdeki en erken kullanımın 1908 yılı olduğu düşünülürse, durum daha da netleşecektir; zira bir felsefi kavramın tam tekamülü için bir asır uzun bir süre değildir.1 Şu halde Türkçede, din felsefesi yeni bir kavramdır; kanaatimizce, onun yeniliği, düşünce üretme ameliyesini kolaylaştıran bir unsur olduğu kadar zorlaştıran bir unsur da. Şöyle ki, yeni oluş, onun klasik İslam felsefesi, kelamı, tasavvufu gibi alanlara kolayca eklemlenebilme ve onlara yeni bir şekil verebilme potansiyeli açsısından son derece elverişli olmasına katkıda bulunmaktadır. Hatta uzun zamandır belli bir durgunluk yaşanan felsefe alanında daha üretken bir felsefenin doğumu için de, diğer alanlara nazaran daha vaatkar bir görünüm arz etmektedir (model alma ve olma hali). Bununla birlikte, yeni oluş, eş zamanlı olarak batıdaki hakim yeni felsefi akımların etkisine açık oluşu da beraberinde getirmektedir. Bir başka ifadeyle, yerel bağlarını tam anlamıyla kuramama, başka bağlamlardaki tartışmaların etkisinde süregiden yabancı bir disipline dönüşme zaafını da taşıyabilme durumu (engagement hali) söz konusudur. Öyle görünüyor ki, din felsefesi bu ikilemde henüz tam anlamıyla yolunu çizmiş değildir. Kanaatimizce, bu çalışma, zaten canlı bir şekilde tartışılmakta olduğunu düşündüğümüz bu konuya farklı bir açıdan katkıda bulunma amacı gütmektedir. Yukarıda işaret etmeye çalıştığımız durum, model alma ve olma hali ile engagement hali şeklinde kavramsallaştırmaya çalıştığımız ortam, sadece din felsefesinin özel sorunu olmaktan öte, Türkçe Felsefe için de söz konusu olan daha genel bir bağlamla da alakalıdır. Kanaatimizce, Türkiye‟deki ilmi faaliyetler model arayışı ile engagement arasında şekillenmektedir. Bu, temelde bütün disiplinleri bekleyen bir ikilemdir. Bu noktadaki asıl soru ve de sorun şudur: Felsefi etkinlik esnasında, belli bir ana akım felsefeye angaje mi olunacak yoksa o model alınarak farklı modellerin üretimi mi gerçekleştirilecek? Kuşkusuz engagement sıkıntılı bir terim; ancak, Türkiye‟de düşünce i‟mali adına olup bitenleri soğukkanlı bir edayla değerlendirdiğimizde, ne yazık ki, durum bazı açılardan bundan öte değildir. Bunun başlıca nedenlerinden birisi, felsefe etkinliğinin çeviri üzerinden ya da çeviri-telif türü çalışmalarla devam etmesidir. Bununla ilintili olan bir başka noktayı da, geleneksel metinlerle olan kopukluk oluşturmaktadır; dolayısıyla, belli bir zeminin olmayışı, felsefe sahnesini her türden etkiye açık hale getirmektedir. Kuşkusuz, bu cümleleri kurarken, angaje olmanın dışında, hakikaten model arayışında olan çabaları görmezlikten geliyor değiliz. Aksine, tam da bu çabaların hakkının teslim edilmesi için bu türden bir ön tespite gereksinim vardır. Peki, hem geçmişe eklemlenen hem de çağdaş felsefenin birikimlerinden haberdar olarak yapılan bir din felsefesinden söz edilebilir mi? Şüphesiz, evet; ancak bu idealin ne ölçüde başarılı olduğu hususu ayrı bir araştırmanın konusudur. Bu konuda, Türkiye‟den bir isim anmanın, anlaşılabilir çekinceleri olduğundan dolayı, kısmen yabancı bir örnek üzerinden çalışmamızı ele alacağız. Bu, söz konusu yabancılığın, hem meseleyi daha soğukkanlı bir şekilde kritik edebilmek hem de sözü edilen isim bağlamında kendi konumumuzu tayin edebilmek noktasında daha işlevsel olacağını düşündüğümüzdendir. Tartışmaya açılan konunun “o ya da bu isim” olmasından öte, anılan isim üzerinden ifade edilmek istenen hususların daha mühim olduğunun takdir edileceğini zannediyoruz.

Anahtar Kelimeler :

Paylaş


Yorum Sayısı : 0