Gazneliler Sarayına Mensup Şair Ömer Osman Muhtârî-yi Gaznevî

Dr. Öğr Üyesi Ceylan Mollamehmetoğlu Çekici 2024-11-02

Gazneliler Sarayına Mensup Şair Ömer Osman Muhtârî-yi Gaznevî

Öz

Müslüman-Türk devleti Gazneliler, 963-1186 yılları arasında Horasan, Afganistan ve Kuzey Hindistan’da hüküm sürmüştür. Gazneliler sarayında, şairlere değer verilerek onların şiir söylemeleri teşvik edilmiştir. Sultanlar, şairlerin şiirleriyle şöhret kazanarak adlarını kalıcı haline getirdikleri gibi şairler de sultanların sarayına intisap ederek bağış elde etmiş ve isimlerini kalıcı kılmışlardır. Horasan üslubunun ön plana çıktığı, methiye ve övgü şiirlerinin revaçta olduğu Gazneliler dönemi, Fars dili ve edebiyatı tarihi açısından en seçkin dönemlerden biri olarak zikredilmektedir. Bu çalışmada, Gazneliler sarayına intisap etmiş, hicri dördüncü ve beşinci yüzyılda yaşamış, Fars edebiyatının önemli şairleri arasında yer alan şair Ömer Osman Muhtârî’nin hayatı ve edebi kişiliği ele alınmıştır.

Giriş

Samani devletinin yıkılışı ile Gazneli devletinin ortaya çıkmasıyla hicri dördüncü /miladi onuncu yüzyılda büyük Horasan coğrafyasında önemli siyasi gelişmeler yaşanmıştır. Bu siyasi ve iktidar değişimi birtakım toplumsal değişimleri de beraberinde getirmiştir. Gazneli emirler Alp Tegin’den Sebük Tegin’e kadar Horasan, Zabulistan, Kabil ve Hindistan’daki Sind nehri yakınlarına kadar ki bölgelerine fetihler yaparak Gazneliler adıyla güçlü ve müstakil bir devletin temelini oluşturmuşlar. İslamiyet sonrası şiir söyleme geleneğinin tarihsel süreçteki gelişiminde Gazneli devletinin rolü büyük olmuştur. Sebük Tegin, Büst şehrini ele geçirdikten sonra ilk olarak dönemin en büyük ediplerinden olan Ebu’l-Feth Büstî’yi kendi sarayına getirmiştir. Gaznelilerin kültürel değerleri ve dini anlayışları, hâkimiyeti altına aldıkları coğrafyada yazılan şiirlere etkisi olmuş ve dönemin şiir özelliklerini oluşturmuştur. Gazneli sarayında şairlere büyük önem verilerek şiir söylemeleri konusunda teşvik edilmiştir. Saray yönetiminin şair ve şiire önem vermesindeki sebeplerinden biri olarak sultanların isimlerinin baki kalmasını amaçlamış olmalarıdır. Buna bağlı olarak şiiri bir araç ve etken olarak görmüşlerdir. Sultanlar, şairlerin şiirleriyle şöhret kazanarak kalıcı oldukları gibi şairler de sultanların sarayına intisap ederek bağış elde etmiş ve isimlerini kalıcı kılmışlardır. Gazneliler dönemi, Fars dili ve edebiyatı tarihi açısından en seçkin dönemlerden biri olarak zikredilmektedir. Bu dönemde, özellikle Horasan üslubunun ön plana çıktığı söylenebilir. Bu dönem şiirinin önemli konuları arasında ön plana çıkan tema, methiye/övgü olmuştur. Methiye şiiri, Gazneli sultan ve emirler tarafından önemsenip korunmuştur. Dördüncü yüzyılın sonunda ve beşinci yüzyılın başında kuzey ve kuzey doğu bölgelerinde özellikle de büyük Horasan’da hükümet kurarak Gazne şehrini de yönetim merkezi olarak seçen Gazneliler hanedanı, o dönem şiirinin ana temasını oluşturan methiye şiirini himayesi altına alarak methiye şiirinin revaç bulmasını teşvik etmiştir. Gazneliler dönemi kasidelerinde söz, methetme kabiliyeti ile ortaya konulmuş ve şairler maharetleri ve güçleri doğrultusunda olabildiğince memduhunun teveccühünü kazanmaya çabalamıştır.5 Gazneliler döneminde ilim ve edebiyat alanında önemli isimler yetişmiş, edebiyat ve ilim, saray tarafından ciddi bir şekilde destek görmüştür. Türk devleti saraylarına intisap etmiş bazı maharetli şairlere, Emî-rü’ş-şuâra unvanının verilmesi şairlere olan ilgi ve alakanın bir belirtisi olarak gösterilebilir. Gazneliler döneminde de bu unvan bazı şairlere verilmiştir. Gazneliler döneminde bu unvanı alan Sultan Mahmud’un şairi ‘Unsurî-yi Belhî olmuştur. Siyasi alanda güçlü olan Gazneliler, kültür ve medeniyet açısından da parlak bir dönem geçirmiştir. Gazneliler döneminde tasavvuf, tarih gibi alanlarda da önemli eserler kaleme alınmıştır. Şahnâme’nin müellifi Firdevsî, tasavvuf alanında Ebû Abdurrahman esSülemî, Abdülkerim b. Hevâzin el-Kuşeyrî, Ebû İsmail Muhammed el-Ensârî ve tarih alanında da Zeynü’l-Ahbar müellifi Gerdizî, Târîh-i Beyhâkî müellifi Ebu’l-Fazl el-Beyhâkî, büyük âlimlerden Ebû Reyhan el-Bîrûnî gibi önemli şahsiyetleri saymak mümkündür. Gazneli devleti döneminde Fars dili ve edebiyatı ile Fars şiirinin gelişiminde Türk asıllı sultanların ve Farsça şiir söyleyen Türk kökenli şairlerin önemli katkısı olmuştur. Bilhassa iyi bir edebi terbiye almış olan Gazneli Sultan Mahmûd’un, diğer Gazneli sultanlardan daha fazla katkısı olmuştur öyle ki diğer bölgelerde yaşayan önemli ve maharetli şairleri sarayına davet etmiştir. Devletşah’a göre Gazneli sultanın sarayında dört yüz kadar şair bulunması Gaznelilerin edebiyata vermiş olduğu önemi göstermektedir. Gazneli sultanlar adına kaleme alınmış edebi eserlerin çokluğu onların ilim ve sanata ne kadar değer verdiklerinin göstergesi olmuştur.9 Gazneliler dönemindeki Fars şiirinin özellikleri incelendiğinde, onların sade olduğunu, düşünce ve kelamın açık bir şekilde ifade edildiğini, ipham ve hayallerden uzak olduğunu görmekteyiz. Bu dönemin istiareleri savaş meydanlarının ilgi çekici nitelemeleri, sultanların eğlence meclisleri ve mahfelleri, merasim ve törenler, doğa ve tabiat manzaları ile doludur. İran’ın en önemli hamasi eseri olan Firdevsi’nin Şahnâme’si bu dönemde kaleme alınmıştır. Bu dönem boyunca Fars dili, hükümet, idari ve düşünce faaliyetlerinin dili olmuş ve bu sebeple Fars nesri ve şiiri bu dönemde revaç bulmuştur. Bu dönemin şiiri gibi nesri de sade ve akıcıdır, zor ifadelerden ve karışıklıklardan uzaktır. Sade nesrin bütün özellikleri bu dönemde görülmektedir. Bu dönem eserlerinde ilmi ıstılahlara, Arap şiirine ve onun örneklerine az rastlanmaktadır. Dil ve edebiyata önem veren Gazneli Sultanları, şair ve edipleri himaye edip Samanîlerin bıraktığı mirasa sahip çıkarak Gazene’yi edebi bir merkez haline getirmişlerdir. İran Edebiyatını canlandıran Gazneli Sultanları, Türk gelenek göreneklerine de ehemmiyet vermişler hatta Gazneli Mahmud döneminde ilk İslami Türk şiirinin yazıldığı görülmüştür.

1-Ömer Osman Muhtârî’nin Hayatı ve Edebi Kişiliği 

Sirâcuddîn Ebû ‘Amr Osman b. Ömer Muhtârî-yi Gaznevî, Gazneliler sarayına mensup V/XI. yüzyıl sonları ile VI/XII. yüzyılın ilk dönemlerinde yaşamış büyük şairler arasında yer almaktadır. Şairin hayatı hakkındaki bilgiler net olmamakla birlikte kaynaklarda kısıtlı bir şekilde aktarılmıştır. Asıl ismi Osman Muhtârî olarak zikredilen şair ilk başlarda “Osman” ismini mahlası olarak kullanmış olsa da sonraları sadece “Muhtârî” olacak şekilde değiştirmiştir. Osman Muhtârî, Gaznevî’li olarak bilinmekte ve Gazneli Senâî ile çağdaş olduğu söylenmektedir. Şiir söylemede maharetli ve yetenekli olması ile bilinmektedir. Muhtârî hicri beşinci ve altıncı yüzyılın fasih kaside söyleyen şairleri arasında yer almaktadır. Doğum tarihi net olmayan şairin, 458 ya da 469 yılları arasında dünyaya gelmiş olduğu düşünülmektedir. Aynı şekilde ölüm yılı da rivayetlere göre değişmekte ve ölüm yılı 512 ile548 yılları arasına tekabül etmektedir. Edip ve bilge bir şahsiyet olan Muhtârî, şiirlerinin genelini kaside türünde söylemiş ve kendi döneminin büyük emir ve padişahlarının birçoğuna methiyeler söylemiştir. Gazneliler hanedanına mensup Sultan İbrahim döneminden Behrâmşah dönemine kadar bazı sultanların muasırı olmuştur. Sultan Arslan b. Mes’ûd’un (508-511/1114-1117) hizmetinde bulunmuştur. Gazneli sultanları dışında şair Muhtârî ayrıca Karaman Selçukluları padişahlarını yani Kâverdî’lere de methiye şiirleri yazmıştır. Arâfâtel-Âşıgîn Tegî Eddîn Evhedî-yi Isfahânî tezkiresinde Muhtârî hakkında yazdığı bölümünde şairden bahsederken onu dönemin meşhur kemal sahibi, mananın hekimi olarak Gaznevî Muhtâri şeklinde tanıtmıştır. İsmini Osman b. Muhammed diye belirterek atalarını da güç ve kudret sahibi ve hikmetli bir aile olduklarına da işaret etmiştir. Tezkire müellifi onun, Hekim Senâî’nin üstadı olarak tanıtıp hizmetinde bulunduğu sultanlara methederek yazdığı şiirlerindeki mahareti ve istidataçısından önemli biri olduğuna işaret etmiştir.16 Muhtârî-yi Gaznevî, Sultan Arslan b. Kirmanşâh (494-526) sarayına girmiş, Sultan İbrahim b. Mes’ûd (451-481), Mes’ûd b. İbrahim (481-508) gibi sultanlara intisap etmiş ve onları methetmiştir. Muhtârî, nazım alanında üstat bir kimseydi ve tüm şiir türlerinde şiir söylemiştir. Güzel tercii bentler oluşturmuş, söz ehlinin teveccühünü kazanmıştır. Şair Senâî, Muhtârî’ye hitaben üstat diye bahsetmiştir. Senâi’nin çağdaşı olan ve şiir söylemede maharetli şair, muasırlarına göre belli bir rütbe ve dereceye sahip olmuştur. Hekim Senâî, birkaç yerde kendisini övmüştür. Muhtârî, yirmili yaşlardayken Gazneli hükümdar İbrâhim b. Mes’ûd’un sarayına intisap etmiştir. İlk kasidesini de “Seyyidü’s-Selâtin” diye hitap ettiği bu hükümdar adına yazmış ve saray şairleri arasında seçkin bir kimse olmuştur. Hükümdarın ölümünden sonra onun yerine geçen oğlu III. Mes’ûd’un şairlere ilgisizliği yüzünden saraydan ayrılmış ve Hindistan’da Kûşdâr’a gitmiştir. Burada kaldığı süre zarfında ünlü şair Mes’ûd-i Sa’d-i Selmân için kasideler söylemiştir. 19 Celâleddîn Humâî, Muhtârnâme’sinde şair Muhtârî’nin ölüm yerinin Kazvîn şehri olduğuna ve şairin, Karaman Selçukluları sultanlarının hizmetinde bulunduğuna dikkat çekmiştir. Humâî’nin aktardığına göre Ateşkede tezkiresinin müellifi ve Mucemme’ül-Fesehâ adlı tezkirenin müellifi, şair Muhtârî’nin vefat yılı olarak hicri 544 ve vefat yerini de Kazvîn şehri olarak belirtmişler, Emâdî Gaznevî’nin de Muhtârî’nin oğlu olduğunu yazmışlardır. Şair Muhtârî’nin eserleri incelendiğinde söz söylemede şairlik mertebesinde yüksek bir rütbeye sahip, edip bir bilge, kendi zamanının tüm ilimlerine vakıf ve felsefe, astronomi, kelam gibi alanlarda bilgi sahibidir. Geometri ve matematik bildiği, Arap edebiyatından örnekleri eserlerine yansıtmış olduğu bilgisini çıkarmak mümkündür. Kısaca maharetli olan şair, bilge ve hekim olarak adlandırılmıştır. Şairin kendisi de “hekim” ifadesini bazı beyitlerinde kendisi için kullandığı görülmüştür. Aşağıdaki beyitte de kendisine “hekim” diye hitap ettiğini görmekteyiz. Muhtârî’nin Divânı; kasideler, terkîbâtlar, gazeller, kıt’alar, rubaiyat ve mesneviler (Hünernâme-yi Yemînî ve Şehrîyârnâme)’den oluşturulmuş ve kafiye sıralaması alfabetik bir şekilde tanzim edilmiştir. Kaside ve kıt’aların tertibi ilk beyitleri sarih olacak şekilde düzenlendiği görülmektedir. Kasideleri her ne kadar bir harf sırlamasına göre dizilmiş olsa da bazen memduhun önemli olması açısından bazen de musahhih açısından önemli olan kasidenin nazma çekilme tarihi sırasına riayet edilmiştir. Kasidelerin unvanları, memduhların isim veya lakaplarından oluşmaktadır. Divânı oluşturan beyitlerin sayısı 6865 beyit olarak belirtilmiştir. Divânın, 4530 beytini gazeller oluşturmaktadır. Hunernâme-yi Yemînî mesnevisi 492 beyitten, Şehrîyârnâme adlı mesnevisi de 925 beyitten oluşmaktadır. Divânın geri kalanı 320 beyit terkîbât, beyit gazeliyat, 195 beyit kıt’ât ve 350 beyitlik kısmı da rübaîyât şeklinde taksim edilmiştir. Muhtârî’nin divânında övdüğü meliklerin ve diğer önemli şahsiyetlerin isimleri yer almaktadır. Bu isimlerin arasında Alaüddevle Mes’ûd b. İbrahim Gaznevî, Muhtârî’nin onun için güzel tegazzüllü bir kaside oluşturduğu Sîstân meliki Emir Taceddin Nasır b. Halef, yine Yemînüddevle Hüsameddin Emir İsmail Gîlekî ve Melik Tebes gibi isimler yer almaktadır. Bu isimlere ek olarak önemli başka şahsiyetlerin de isimlerini de görmek mümkündür. Bu isimler de İzedu’l Devle-yi Şîrzâd, Hüsrevşâh b. Behrâmşâh-i Gazvînî, Süleyman b. Muhammed b. Melikşâh-i Selçukî gibi isimlerdir.23 Şair Muhtârî’nin muasırlarından olan şair Ebû’l-mecd Mecdûd b. Âdem Senâî, 494- 495 yılında kaleme aldığı ve 497 beyitten oluşan küçük bir mesnevi şeklinde ve Belh şehrinde olduğu zamanlarda şiir söylediği Kârnâme-yi Belh adlı eserinde dostları ve yakın arkadaşlarından bahsetmiştir. Bu mesnevisinin bir kısmında hekim Muhtârî’den bahsedip onu övmüştür. Muhtârî’den bahsederken 395 yıllarında henüz yeni olgunlaşan genç bir delikanlı olarak bahsetmiştir. Divânında gazel sayısı oldukça fazla olan şair, kasideleriyle ön plana çıkmıştır. Onun en çok kullandığı şiir kalıbı olan kasidelerinin muhtevası genellikle methiye olmuştur. O kendi döneminin padişah ve ileri gelenlerini methetmiş ve kasidelerinin büyük bir kısmını onlar adına söylemiştir. Onun divânının iki mesnevisi bu büyük liderlere atfedilmiş ve Hunernâme-yi Yemînî adlı mesnevisini Yemînüddevle, Emir İsmail Gîlekî, Melik Tebes adına ve Şehriyârnâme mesnevisini de Alaüddevle Mes’ud b. İbrahim adına söylemiştir. Edebi yönü güçlü bir isim olarak şiir söylemede maharetli bir şair olan Muhtârî, şiir söylemedeki üslubu Türkistan (diğer ismiyle Horasan) üslubu olarak değerlendirilmiş ve kasidelerinde Hekim Ebu’l-Mehâsın Ezrakî-yi Herevî, ‘Unsurî, Mes’ûd Sa’d, Mu’izzî gibi şairlere teveccüh etmiştir. Düşünce ve kelamdaki güçlü ve maharetli oluşu, manaları oluşturmadaki bakir ve tazeliği ile ismi geçen şairlerden daha iyi olduğu söylenmektedir. Muhtârî, Horasan üslubunda kendine özgü bir tarz oluşturduğu söylenebilir ve kasidelerinde bu açıkça görülmektedir. Muhtârî, zor ve zihinden uzak kalmış sözcükleri kullanmaktan sakınmış ve o günün revaçtaki diliyle (kendi dönemin diliyle) mana ve tabirleri kullanarak yeni ve taze kullanımlar oluşturmaya çalışmıştır. Şairin kendisi de şiirlerinde buna dikkat çekmiştir. Bazen şair Rudekî’nin sözlerindeki sadelik ve letafetler de Muhtârî’nin, şiirinde görülmüştür. Değinildiği gibi Muhtârî’nin kelamı ve sözü kendisine özgü bir tarzda olmuş ve bu imtiyazı ile de diğer şairlerden kolayca ayırt edilmiştir. Aşağıdaki beyitlerde şairin söz konusu üslubuna ve özgün tarzına örnektir. Muhtârî’nin eserleri, gerek kendi döneminde olsun gerek kendisinden sonraki dönemlerde olsun Fars edebiyatının önde gelen isimlerin ilgisini çekmiştir. Şiir ve edebiyat alanında yüksek bir makam elde eden Hekim Muhtârî, bu alanda büyük bir basiret sahibi olmuş ve bu işte üstat olup bilgeliği ve kendi şairliğiyle iftihar etmiştir. Bunu şiirlerinde de dile getirmiştir. Hekim Muhtârî’nin Gazneli oluşu ile ilgili birçok deliller mevcuttur. Bunların en önemlisi de şairin kendi ifadeleridir. Şair doğum yeri olan Gazne’den ayrılma durumunda kalmıştır. Şair, Gazne’den Kirman’a yapmış olduğu seyahatine dikkat çekerek bu yolculuğun sebebini de dile getirmiştir. Vatanı ve doğum yeri olan Gazne’ye olan hasretini dile getirip şehrine geri dönmeyi arzulamıştır. Kirman dışında kısa bir süreliğine Maveraünnehir’de de bulunmuştur. Örnek beyitlerde bunları görmekteyiz. Evden gitmemin sebebi birazcık da hekimlik içindi, hekimlik uğrunaydı Doğum yeri hakkında bil ki Örf ve adetlerim çok acayipti/tuhaftı Kazvin yolunda çok güçlü bir şekilde gittim Kirman hudutlarında ateşli şarapla uyudum Dün gece Kazvin’de yârin müjdecisi geldi O peri yüzlü servi, o ay yüzlü güzel sevgili Senin Kirman’da yanman ve benim Kazvin’de yanmam Akıl ehline göre iyilik ve güzellikti ey Osman Dünya padişahı kendi sözüyle bana söyledi Benim fermanımla sena dili açmış kimse Eğer Kirman’ın padişahına gidersen Cömertlik etsin ve bizi kulluğundan çıkarsın Eğer tekrardan Kazvin’e gönderirsen iyi edersin Kıyamet gününe kadar annene ve babana duacı olurum/ dua ederim Şair Muhtârî’nin muasırı olan şairler arasında birçok isim geçmektedir. Bunlardan bazılarının isimleri Lübâbü’l-elbâb, Ateşkede ve Riyazülşehri-i Devletşâh tezkirelerinde zikredilmektedir. Ebu’l-Ferec-i Rûnî, Emek-i Buhari, Abdulvâsî-yi Cebelî, Senâî Gaznevî, Seyid Hasan-i Gaznevî, Muizzî, Mes’ud Sâd Selmân, Reşid Vatvât, Edîb-i Sâbır, Ustad Ezrakî Ebu Hanefî Eskafî, Rezîddîn Nîşâbûrî gibi isimleri saymak mümkündür. Bu isimler dışında ayrıca Muhtârî’nin de isimlerine değindiği Serheng Muhammed Hetibî-yi Herevî, Hâce Sâd, Mes’ud Husrev gibi şairler de vardır. İsmi geçen şairlerin bazısı Hekim Muhtârî’nin gençlik yıllarında vefat etmiş ve bazısı da Muhtârî’nin ihtiyarlık döneminde şairliğe başlamış ve şöhret elde etmiştir.29 Şair, şiirlerinde övdüğü Mes’ud Sâd Selmân’dan bilge, söz ehli, cesur, ordu komutanı ve emir veren biri olarak bahsedip onu methetmiş ve bir emir gibi kendisinden bağış istemiştir. Mes’ud Sâd Selmân’ın emirlik zamanlarında şairlere değerli bağışlarda bulunduğu bilinmektedir. Mes’ud Sâd Selmân kendisi de bu durumuna bir rubaisinde değinmiştir. Elimin cömertliğini gümüş ve altına sor Güzel huyumu misk ve ambere sor Kollarımın gücünü hançere sor Heybetimi Çalender yoluna sor İslam dininin İran coğrafyasına girmesiyle İslam kültürünün ve Kur’an’ın etkisi Farsça söyleyen şair ve yazarların kaleminden uzak kalmamıştır. İslam dini ve kültürünün etkisi zamanla şair ve saray kâtiplerinin şiirlerinde etkisini göstermiş ve dördüncü yüzyılın sonlarına doğru tamamen yaygınlık kazanmıştır. Edebiyatta İslam dininin ve kültürünün etkisi tam bir hâkimiyet alanı bulmuş ve bu sebeple Farsça söyleyen şair ve yazarlar yani söz ehli olan kimseler eserlerinde bu kültürün etkisini yansıtmışlardır. Muhtârî’nin şiirlerinde tıpkı diğer şairlerde olduğu gibi İslam kültürünün ve Kur’an-ı Kerim’in etkisinin olduğunu görmek mümkündür. 31 Gazneliler dönemi şairlerin birçoğu şiirlerinde muamma )لغز )ve kapalı sözler)معما ،چیستان )kullanmaya başlamış ve bazısı bu muamma ve kapalı sözleri o dönemin belagat ve edebi kitaplarından almışlardır. Bu şairler arasında Osman Muhtârî’nin ismi ön plana çıkmaktadır ki Muhtârî, bu muamma ve kapalı sözlere en çok teveccüh edip onları mazmun metinlerde, şiir kalıplarında çeşitli vezinlerle kullanmıştır. Onun çeşitli konular ve farklı şiir kalıpları kullanarak muamma ve kapalı sözler oluşturması dikkate değerdir ve hatta bu özellikleri Muhtârî’nin şiirdeki tarzın özelliklerinden biri olarak değerlendirilmesi mümkündür. Osman Muhtârî, hicri beşinci ve altıncı asrın şairi olduğu için o dönemin şiir üslubunun özelliklerini divânındaki muamma ve kapalı sözlerde görmek mümkündür. Astronomi, tıp, tefsir, felsefe, Kur’an, hadis, Arapça deyimler, felsefi ve hikmetli meselelere dikkat çekme, bediî ve beyan sanatlarına işaret etme gibi çeşitli konularda bu üslubu kullanmıştır. Muhtârî’nin divânında bu ilimlerde bilgi sahibi olduğu açık bir şekilde görülmektedir. Onun huyu/zatı kan içmekten ılımlıdır O soğuk ve kuru olur ve kan da sıcak ve ıslak Söz konusu beyitte kılıcın muammasına işaret edilmiştir. Kılıcın maddesi olan demirin özü soğuk ve kurudur. Sıcak ve ıslak olan kana zıt olarak değerlendirilmiş, zıtlıklara dikkat çekilmiştir. Ayrıca tabiatın içinde barındırdığı zıtlıklarına işaret edilmek istenmiştir. Öyleyse safran (zaferân) ve sürmeden oluşan o cansız hekim nedir diye sordu Aksak (topal), hızlı, sağlam ve hasta Gözü aydınlatan ve gönlü mutlu edendir Yukardaki beyitte kalemin muamması ve kapalı söz ile ilgilidir. Mutluluğun kaynağı olan safranın ve göz nurunu artıran sürmenin doğal özelliğine işaret edilmek istenmiştir. Cansız hekim ifadesi de kalem için kullanılmıştır. Muhtârî’nin divânında kullandığı حضرت ifadesi genellikle saray ve başkent anlamında olmuş ve bu ifadeden amaç, Gazne sarayı ve başkent Gazne şehridir. Hünernâme adlı mesnevisinde gurbette yaşadığı ruhsal durum, Kirman yolcuğunda şairin yaşadığı özlem, kavuşma arzusu ve vatanına yeniden dönme isteği ile Alaüddevle Mes’ud b. İbrahim-i Gaznevî’nin sarayında yaşadığı sıla hasretini dile getirmiştir. Bu mesnevisinde birkaç kez حضرت ıstılahını başkent Kazvin manasında kullanmıştır. Buradan o başkente gittiğim zaman onda baht ve şans olsun Şans müjdesi görülüyor Başkentten bana doğru gelecek O saray değerli ve saygın olacak Yeri göğünden yüz bulacak/ aydınlanacak Kirmandan başkente beni götüren ferman aniden oldu Yüksek felekten daha yukarılara çıkayım Güneşi şerefli ve güler yüzlü göreyim

Sonuç 

Gazneliler dönemi, Fars dili ve edebiyatının tarihsel süreci açısından gelişmelerin yaşandığı en seçkin dönemlerden biri olmuştur. Fars nesri ve şiiri bu dönemde revaç bulmuş ve bu dönemin şiirinde olduğu gibi nesri de sade ve akıcı bir özelliğe sahip olmuştur. Söz konusu şiir ve nesir, zor ifadelerden ve karışıklıklardan arınmıştır. Sade nesrin bütün özelliklerinin görüldüğü bu dönemde, özellikle Horasan üslubunun ön plana çıktığını ve bu ekolde önemli eserlerin ortaya konulduğunu görülmektedir. Bu dönem şiirinin önemli konuları arasında ön plana çıkan temanın methiye/övgü olduğunu söylemeliyiz. Methiye şiiri, Gazneli sultan ve emirler tarafından desteklenmiş, methiye söyleyen şairler teşvik edilmiştir. Gazneliler dönemi methiye söyleyen şairler, memduhlarını yansıtan tasvirleri ve methiye konularını yüzeysel bir şekilde ve memduhunun hasiyetlerinden almışlardır. Bu dönemin methiye söyleyen şairi memduhunu överken ve onu tasvir ederken ona en iyi sıfat ve özelliği vererek onu methetmiştir. V/XI. yüzyıl sonları ile VI/XII. yüzyılın ilk dönemlerinde yaşamış büyük şairler arasında yer alan Sirâcuddîn Ebû ‘Amr Osman b. Ömer Muhtârî-yi Gaznevî, Gazneliler sarayına mensup olmuştur. Gazneliler hanedanına mensup Sultan İbrahim döneminden Behrâmşah dönemine kadar bazı sultanların muasırı olan şair Muhtârî, fasih kaside söyleyen şairleri arasında yer almaktadır. O, kendi döneminin padişah ve ileri gelenlerini methetmiş ve kasidelerinin büyük bir kısmını onlar adına söylemiştir. Şair Muhtârî, Horasan üslubunda kendine özgü bir tarz oluşturarak bu üslubu da kasidelerinde açık bir şekilde ortaya koymuştur. Şairin eserlerinde İslam kültürünün ve Kur’an’ın etkisinin olduğunu söylemek mümkündür. Ayrıca şair, astronomi, tıp, tefsir, felsefe, hadis, Arapça deyimler, felsefi ve hikmetli meselelere dikkat çekmiş, bediî ve beyan sanatlarına işaret etmiştir. Muhtârî’nin eserlerini inceleyen bazı araştırmacılar şairin bu bilim dallarında bilgi sahibi olduğu söylemektedir. 

Anahtar Kelimeler :

Paylaş


Yorum Sayısı : 0