Gayb ve Şehadet ya da iman ve bilim

Prof. Dr. Faruk Beşer 2022-06-10

Gayb ve Şehadet ya da iman ve bilim

Bizde de benim en gerçekçi bulduğum ayırım ‘âlem-i gayb ve âlem-i şehadet’ ayırımıdır. Birincisi duyularımızla algılayamayacağımız varlık alanı, ikincisi ise duyularımıza gelen varlık alanıdır. Başta Allah olmak üzere, melekler, cinler, ruhlar, sonra da haşır, neşir, hesap kitap, cennet cehennem hepsi âlem-i gayb cümlesindendir. Âlem-i şehadeti beş duyumuzla ve buna bağlı olarak akılla ve bilimle bilebiliriz. Âlem-i gaybı ise yine kısmen akılla, sonra da sadık bir elçinin haberiyle bilir ve iman ederiz. Bunun dışında oradan kesin bilgi alabileceğimiz bir yol yok. Yani Allah’ın nasıl bir varlık olduğu, kabir âlemi, cennet cehennem gibi konularda o sadık, yani söylediklerinin hepsinin doğru olduğu test edilmiş elçinin haber verdikleri dışında bir bilgi kaynağımız yok. Bu noktada duyular, dolayısıyla da bilim, eğer ideoloji karışmamışsa, görevi imana bırakır. Akıl kısmen yine devam eder. Demek ki, akıl her iki alan için gereklidir. Âlem-i makul, âlem-i mahsus, yani akılla ve duyularla bilinen âlem diye de bir ayırım vardır. Bu da diğerine yakındır. Ancak diğeri çok daha açık ve anlaşılırdır. Çünkü Allah bize kendini tanıtırken ‘Âlimu’l-ğaybi ve’ş-şehade’ olduğunu bildirir. Yani sanki varlığı ikiye ayırır, gayb ve şehadet diyerek hepsini bildiğini söyler.

Bu iki alanın bilgilerinin birbiriyle çelişmesi düşünülemez. Çelişir gibi görülen varsa, işin aslıyla değil, bizim onlardan anladıklarımız sebebiyledir. Âlem-i gayb konusundaki bir bilgiyi yanlış anlama ihtimalimiz olduğu gibi, âlem-i şehadet alanındaki bir bilgiyi yanlış anlama ihtimalimiz de vardır. Yani bilim de hata yapabilir. Bilim dünyasından her zaman bunun ilginç örneklerine şahit oluruz. Bugüne kadar, bu böyledir denen bazı güya bilimsel gerçeklerin, yeni bilimsel çalışmalarla öyle olmadığı anlaşılmış olabiliyor. Yani bilimin ulaştığı bilgiler kesindir demek de kesin bir bilgi değildir.

Mesela eskiden bazı âlimler dünya düzdür derken bunu ya o zamanın bilimiyle, ya da âlem-i gaybla ilgili bilgileri yanlış anlamaları sebebiyle böyle söylemişlerdi. Çünkü o zamanın bilimi de, olduğu kadarıyla, dünyanın düz olduğunu söylediği için, dini nasları yorumlayanlar da onları böyle tevil edip din adına buna böyle inanmışlardı. Kısaca o zaman dünya düzdür diyenler bu iddialarını bazı nasların tevillerine dayandırdıkları gibi, yuvarlak olduğu anlaşıldıktan sonra yuvarlaktır diyenler de bunun için tevil edecekleri başka naslar buldular. Demek ki, dünyanın yuvarlak olup olmadığı meselesi bir âlem-i gayb, yani iman meselesi değil, bir âlem-i şehadet, yani bilim meselesidir. Bu sebeple imana ilişkin kabullerin, hem sübutu hem de delaleti kesin naslarla sabit olması gerektiği söylenmiştir. İhtimalli bilgiler naslardan da alınsa kesin iman meselesi olmaz. Kısaca bilimin âlem-i gaybı anlayacak bir yöntemi bulunmadığı gibi, ortaya koyduğu kesin bilgiler de imanın konusu değildir. Yani bir insanın dünyanın düz ya da yuvarlak olduğuna inanması imanına zarar vermez. En nihayet bu bir bilgi eksikliğinden kaynaklanmış denebilir.

Anahtar Kelimeler :

Paylaş


Yorum Sayısı : 0