ARAP DİLİNDE EDAT VE HARF MEFHUMLARI
Öğr. Gör. Muhammed Maliki Diker 2024-11-07
ÖZET
Bu çalışma kelimenin kısımlarından olan harf terimiyle edat teriminin aynı anlama gelip gelmediğini ve edat teriminin kelimenin kısımları olan isim, fiil ve harf terimlerinin tanımlarının bütün fertlerini kuşatıp kuşatmadığını incelemeyi amaçlamaktadır. Yapılan bu çalışma Arap dilinde önemli bir yer tutan kelimenin kısımları ile kelimenin kısımlarından olan harf terimi ile edat terimi hakkında olacaktır. Arap dilinde kelimenin isim, fiil ve harf olmak üzere üç kısımda incelenmektedir. İsim herhangi bir zamana bağlı kalmaksızın kendi başına bir anlam ifade eden kelime olarak tanımlanırken fiil geçmiş zaman (mazi), gelecek zaman (istikbâl) ve şimdiki zaman (hâl) olmak üzere üç zamandan birine bağlı olarak bir anlam ifade eden kelime olarak tanımlanmaktadır. Harf terimi ise kendi başına bir anlam ifade etmeyen ve cümle içerisinde fiiller ve isimler arasında bir aracı ve manaları birbirine bağlayıcı öğe şeklinde tanımlanmaktadır. Harf ile edat daha çok aynı anlamı ifade ederken bazı dilcilerin bu iki terimle ilgili bir ayrıma gittiği görülmektedir. Edat ile harf terimlerinin delalet ettiklerinin aynı olup olmadığının eğer aynı değilse nasıl bir farklarının olduğunun incelenmesinin faydalı olabilecek bir konu olduğu düşünülmektedir. Çünkü bu iki terim Arap dilinde birbirlerinin yerine kullanılabilmektedir.
GİRİŞ
Dil insanlığın Allah ile ve birbiriyle bağlantı kurabilmek için kullandığı en büyük araçtır. İlahi vahyin insanlara ulaşmasındaki yegâne araç olan dil Allah’ın ayetlerindendir. Medeniyetlerin kurulması, birbirleriyle iletişime geçebilmeleri, barış antlaşmaları gibi şeyleri tabletler aracılığıyla sonraki nesillere ulaştırmaları hep dil ile mümkün olabilmiştir. Bu yüzden dilin önemi insanlık tarihi boyunca her zaman yerini korumuştur. Bu çalışma Arap dilinde önemli bir yer tutan harf ve onun yerine de kullanılabilen edat mefhumları hakkındadır. Konunun iyi anlaşılabilmesi için ilk önce kelimenin diğer çeşitleri olan isim ve fiil terimleri ele alınmaktadır. Daha sonra kelimenin çeşitlerinden olan harf mefhumu ve akabinde edat mefhumu ele alınmaktadır.
1. KELİMENİN ÇEŞİTLERİNDEN İSİM VE FİİL
Bu iki terimi ele almadan önce Arap dilinde kelimenin ne olduğunu ve kelimenin kısımlarını incelemenin faydalı olacağı düşünüldüğünden önce kelime kısımları ele alınacaktır. َمة ) Kelime َكِل ْ م) m-l-k ك-ل-م ,(ال ْ َكل ْ ال (kökünden gelmekte olup kökü itibarıyla sözlükte yaralama, tesir etme gibi anlamlara gelmektedir. Kelimede de kurulan cümleler, kelimeler aracılığıyla kurulduğu için karşıdaki muhataba tesir etme durumu bulunduğu söylenmektedir. Kelimenin َوا ِحدَة sözlüklerde ise ْ ال َّ ْف َظة الل” bir lafız” şeklinde tarif edildiği görülmektedir. (İbn Manzûr, 2013, 7/719-720). Kelime terim olarak, müfret (tek) bir mana için özel olarak konulmuş bir lafız şeklinde tanımlanmıştır. (Birgivî, 2015, 59; Câmî, 2015, 29-40; Ensârî, 2004, 27-28; Meylânî, 2015, 15). Ayrıca kelimenin, مةَ َكِل ْ ال şeklindeki kullanımının Hicaz Bölgesindeki Arapların lügati olduğu dile getirilmiş olup Temîm kabilesinin مةَ ْ َكل ْ ال) kelme) şeklinde, Benî Rebî‘a kabilesinin ise مةَ ْ ِكل ْ ال (kilme) şeklinde kullandığı aktarılmıştır.(Meylânî, 2015, 15-16) Arapçada kelime isim, fiil ve harf olmak üzere üç kısma ayrılmaktadır. (Birgivî, 2015, 59-60; Enbârî, t.y., 4; Ğalâyînî, 2012, 23; Bolelli, 2006, 349) Arap dilinde kelime üç kısma ayrıldığı için her ne kadar bu bölümde bu üç kısımdan sonuncusu olan harflerle ilgili detaylı bilgi verilecekse de kelimenin diğer kısımları olan isim ve fiil hakkında kısaca bilgi verilmesi gerektiğini düşünmekteyiz.
1.1. İSİM
Arap dilinde isim (االسم(, kelamın oluşturulabilmesi için kelimenin üç unsurundan en önemlisi olarak kabul edilmektedir. Çünkü isim olmaksızın anlamlı bir cümle (kelam) oluşturmak mümkün görülmemektedir. İsmin türediği (müştak) kök hakkında Basra ve Kûfe ekolleri arasında ihtilaf bulunmakta olduğu gözlemlenmekte olup Kûfelilerin görüşüne göre isim (االسم(, َو َسم – َ سمِ َي fiilinin mastarı olan م سْ وَ kelimesinden türemektedir.(Enbârî, 2003, 1/8) Bu görüşe göre isim sözlük anlamı itibarıyla alamet, iz, dağlama izi gibi anlamlara gelmektedir. (İbn .türemektedir kökünden َس َم – يَ ْس مو- س م و ا ,(االسم) isim ise göre Basralılar .)9/305 2013, ,Manzûr (Enbârî, 2003, 1/8). Buna göre ismin sözlük anlamı itibarıyla yücelik, yükseklik, ululuk gibi anlamlara geldiği görülmektedir. (İbn Manzûr, 2013, 4/695). İsmin terim olarak ise “herhangi bir zamanla bağlı olmaksızın kendi başına müstakil olarak bir manayı gösteren kelime” olarak tarif edildiği gözlemlenmektedir.(Meylânî, 2015, 24; İbnü’l-Hâcib, 2010, 11). Arap dilinde ismin diğer kelimelerden farklı olarak kendine has bazı alametleri bulunmaktadır. Bu alametler sadece isimlerde bulunmakta olup fiillerde veya harflerde bulunmamaktadır. Bu alametler şunlardır:
a. Müsnedün İleyh Olması:
Arap dilinde cümle içerisinde müsned ve müsnedün bih (mübteda-haber veya fiil-fail) olmak üzere iki ana unsur olduğu kabul edilerek bu iki unsur arasında oluşan bağa da isnad adı verilmiştir. Cümleyi oluşturan bu iki unsurun ikisi birden isim olabilirken kelimenin diğer öğelerinden olan fiil sadece müsned olabilmektedir. Müsnedün ileyh olabilme özelliği sadece isimler için geçerlidir.(Ensârî, 2004, 29; Meylânî, 2015, 26-27) Müsnedün ileyhin karşılığı isim cümlesinde mübteda, fiil cümlesinde ise fail olarak kabul edilmektedir.(Birgivî, 2015, 59) Bu konu bir örnek üzerinde incelenecek olursa ءَ م َجا َرا ِهي م cümlesinde” .İbrahim Geldi “إْب َرا ِهي إْب (İbrahim) öğesi müsnedün ileyh olarak isimlendirilirken ءَ جاَ) geldi) öğesi müsned olarak isimlendirilmektedir. Burada ‘İbrahim’e isnad edilen şey gelmek olup gelme fiili kendisine isnad edildiği için müsnedün ileyh olarak isimlendirilmiştir. Cümledeki öğelerin yeri değiştirildiğinde cümle م َرا ِهي َء إْب جاَ” İbrahim geldi” şeklini alacak olup sadece öğelerin yeri değişecek ve ءَ جاَ) geldi) fiili müsnedün ileyh olmayacaktır.
b. Lâm-ı Ta‘rîf (ال (Alması: Lâm-ı ta‘rif isimlerin başına gelerek onlara belirlilik (ma‘rife) anlamı katmaktadır. Türkçede genelde bazı isim yapım ekleriyle kelimeye kazandırılan belirlilik anlamı Arap dilinde lâm-ı ta‘rif denilen ve isimlerin başına gelip isme has olan ek alametle sağlanmaktadır.(Câmî, 2015, 58; Ensârî, 2004, 29; Meylânî, 2015, 29; İbnü’l-Hâcib, 2010, ْ لَى ال ِ ي إ َه َب َعِل َذ” Ali eve gitti” cümlesinde يتْ َب ْ ال) ev) kelimesinin başındaki ال takısı lâm-ı ta‘rîf olup bu kelimeye belirlilik katmıştır. Bu yüzden Türkçeye çevirisinde “ev-e” şeklinde “-e” yönelme hal ekiyle tercüme edilmektedir. Eğer lâm-ı ta‘rîf olmayıp belirsiz bir ev olarak ت يْ َب şeklinde gelecek olsaydı Türkçeye “bir ev” şeklinde çevrilmesi gerekecekti.
c. Tenvîn Alması: : İsmin hususiyetlerinden bir diğeri de tenvîn alması olup genelde iki üstün (ً ), iki esre (ً ) ve iki ötre olarak (ً ) olarak bilinmektedir. Bu alamet fiillerde ve harflerde bulunmamakta olup sadece isimlere has olan bir alamet olarak kabul edilmektedir.(Câmî, 2015, 60; Ensârî, 2004, 29; Meylânî, 2015, 28; İbnü’l-Hâcib, 2010, 11) Tenvîn kelimenin son harekesine bağlanıp şekil itibarıyla ona bağlı olan sakin bir nûn نْ harfi olarak kabul edilmektedir.(Meylânî, 2015, 28) Tenvîn lafzen telaffuz edilmesine rağmen yazılışta (hat) görünmemektedir.(el-Ensârî, 2004, s. 29) Tenvîn lâm-ı ta‘rîf ile belirli (ma‘rife) olan isimlerin belirsiz (nekire) olarak gelmesi durumunda aldığı alamet olduğu söylenebilir. Fakat şunu da belirtmek gerekir ki her tenvînli isim belirsiz (nekire) olarak kabul edilmemektedir. Şahıs, yer, şehir, mahalle, köy isimleri gibi özel (alem) isimler de tenvîn alabilmekte olup bunlar belirsiz (nekire) olarak kabul edilmemektedir. Mesela رةَ ْي ت َزْيد ا فِي َسيَّا َ رأَ” Zeyd’i bir arabada gördüm” cümlesinde tenvînli olarak gelen iki kelime bulunmakta olup bunlar يدْز ve رةَ اَّسيَ kelimeleridir. Her iki kelimenin de sonunda tenvîn bulunmasına rağmen يدْزَ) Zeyd) kelimesi ʽalem (özel) isim olması hasebiyle belirsiz (nekire) değilken رةَ اَّسيَ) araba) kelimesi “herhangi bir araba” şeklinde belirsizlik (nekire) ifade etmektedir.
d. Harf-i Cer Alması: İsmin bir diğer hususiyeti, harf-i cerleri alabilmesidir. Harf-i cerler isimlerden önce gelerek bu isimlerde cer ameli gerçekleştirmektedir. Bu durumda harf-i cerrin yaptığı amelden etkilenen isim de mecrûr olmaktadır.(Câmî, 2015, 59; Meylânî, 2015, 27; İbnü’l-Hâcib, 2010, 11) Mesela تِ يْ َب ْ لَى ال ِ َهْب ت إ لَى cümlesinde” gittim eve “ذَ ِ إ harf-i cerrinin kendisinden sonra gelen isim olan يتْ َب ْ ال” ev” “ismini mecrûr yaptığı görülmektedir.
e. İzafet: Dil âlimlerinin bir kısmının ismin hususiyetlerinden olduğunu kabul ettikleri bir diğer ْسَود ,durum َ َك ْعبَ ِة أ ْ ال ء طاَ غِ” Kâbe’nin örtüsü siyahtır.” cümlesinde olduğu gibi ismin izafet tamlamasında (isim tamlaması) hem muzâf hem de muzâfun ileyh olabilmesidir.(Meylânî, 2015, 27-28; İbnü’l-Hâcib, 2010, 11) Örnekte ء طاَ غِ kelimenin muzâf (tamlanan), ةَعبْ كَ ْ ال kelimesinin ise muzâfun ileyh (tamlayan) olduğu görülmektedir. Ancak bazı dil alimlerinin bu durumun sadece muzâf (tamlanan) için geçerli olduğunu yani sadece ismin muzâf olarak gelebildiğini, fiil veya isim cümlesinin cümle olarak muzâfun ileyh olarak gelebilmesi sebebiyle bunun isme has olmadığını savundukları gözlemlenmektedir(Câmî, 2015, 60-61; Meylânî, 2015, 28) Bu görüşlerine delil olarak da ﴾مْه ع ال َّصاِدقِي َن ِصدْق ْنفَ ,doğrulara ,Bugün﴿ “يَ ْو م يَ doğruluklarının yarar sağlayacağı gündür.” (el-Mâide, 5/119) ayetini getirerek muzâf olan م وْ َي ع ال َّصاِدقِي gelen sonra isminden َي هْم ْنفَ قْصدِ نَ müzari fiil cümlesinin muzâfun ileyh olduğunu zikrettikleri görülmektedir.(Câmî, 2015, 61)
1.2. FİİL
ل يَ – ْفعَ فَعَ – ل َل َف kökünden türeyen bir isim olan fiil ل عْ فِ ْ ال kelimesinin sözlükte, yapmak, etki bırakmak, etkin/faal olmak gibi anlamlara geldiği görülmektedir. (İbn Manzûr, 2013, 7/131- الفعل: ما د ّل على معنى في نفسه مقترن بأحد tarafından alimleri dil ilminde nahiv olarak Terim .)132 ّلثة الث األزمنة” Fiil, üç zamandan birine bağlı olarak müstakil bir anlam delalet eden şeydir” şeklinde tanımlandığı görülmektedir. (Meylânî, 2015, 261; İbnü’l-Hâcib, 2010, 44). Şunu da belirtmek gerekir ki nahiv ilminde önemli bir yere sahip olan İbnü’l-Hâcib (ö. 646/1249)’in el-Kâfiye isimli eserinin önemli şarihlerinden olan Molla Câmî olarak tanınmış Abdurrahman b. Ahmed el-Câmî (ö. 898/1492)’nin, ismin kendi içerisinde üç şeyi iştimal ettiğini belirterek bunların mastar manası ifade eden olay, zaman ve fiilin nispet edildiği fail olduğunu aktardığı görülmektedir. (Câmî, 2015, 480). Fiilin de kendine has ve onu isim ve harften ayıran birtakım alametleri bulunmaktadır. Bu alametler şunlardır:
a. Gelecek Zaman Anlamı İfade Eden ن سي ِّ ال) Sîn) ve فَ وْسَ Harflerini Alması: Arap dilinde fiiller üç kısımda incelenmekte olup geçmiş zaman ifade eden fiile mazi, şimdiki veya gelecek zaman ifade eden fiile müzari ve bir işin yapılmasını isteme veya bir işten alıkoymayı ifade eden fiile de emir fiili denmektedir. Müzari fiil yalın halde geldiğinde mana itibarıyla şimdiki veya gelecek zaman ifade edebilir. Ancak ن سيِّ ال ve فَ وْسَ müzari fiilin önünde gelerek bu fiile gelecek zaman anlamı katmaktadır. (İbnü’l-Hâcib, 2010, 44; Birgivî, 2015, 59; Câmî, 2015, 481; Meylânî, 2015, 262). Bu iki harf sadece fiillerde bulunmakta olup diğer kelime türlerinin َجاِمعَ ِة Mesela .gelmemektedir önüne ْ لَى ال ِ َه ب َزْيد إ َه ب cümlesinde” gidecek üniversiteye Zeyd “َسيَذْ يَذْ fiilinin başında bulunan ن سيِّ ال harfi bu fiile gelecek zaman anlamı katmaktadır. Bu cümlede ن سيِّ ال yerine فَ وْسَ harfinin yazılması durumunda yine gelecek zaman ifade edecek olup aradaki fark gelecek zamanın yakınlığı noktasında olacaktır. Çünkü ن سيِّ ال yakın gelecek zaman anlamına gelirken فَ وْسَ uzak gelecek zaman anlamına gelmektedir. (Meylânî, 2015, 262).
b. Cezm Edatlarını Alması: Arap dilinde cümle içerisinde kelimeler geldikleri konum itibarıyla i‘râb almaktadır. İ‘râb, Arap diline has bir durum olup mu‘reb (sonu değişen) kelimelerin cümle içerisinde bulundukları konum ve kendilerinde amel eden amilleri itibarıyla sonlarının lafzen veya takdiren değişmesi durumudur. Fiillerde sadece müzari fiil i’râb alabilmekte olup önüne gelen amiline göre sonu değişmektedir. Müzari fiil, kendisine has olup onda cezm ameli yapan cezm edatlarını alabilmektedir. Bu özelliğin de sadece fiillerde olduğu kabul edilmektedir. (Meylânî, 2015, 262-263). Ancak şunu da belirtmek gerekir ki cezm eden edatlardan bazıları bir müzari fiilde cezm ameli yaparken bazıları da iki müzari fiilde cezm ameli yapabilmektedir. Bir müzari fiili cezm eden edatlar harf olarak kabul edilirken iki müzari fiili cezm edebilen edatlar da نْ ِ إ şart edatı hariç isim olarak kabul edilmektedir. Çünkü نْ ِ şart إ edatı harf olarak kabul edilmektedir. (Birgivî, 2015, 82-83). Osmanlı Dönemi İslam ulemasından Takiyüdddün Birgivî Mehmed Efendi (ö. 981/1573)’nin şart edatlarından bir müzari fiili cezmeden edatları fiillerin hususiyetlerinden saydığı görülmektedir. (Birgivî, 2015, 59).
c َق Harfini Alması: دَق harfinin fiillere has olan bir edat olduğu ve mazi fiil ile müzari fiilin önüne gelerek mazi fiile yakınlık, müzari fiile de taklîl veya tahkik anlamı kattığı aktarılmaktadır.(İbnü’l-Hâcib, 2010, 44; Birgivî, 2015, 59; Meylânî, 2015, 262) d. Merfû‘ Muttasıl Zamirler ( ةَصلِّ متَّ الْ َم ْرف و َعة نِّي ِّث ) sâkine-s’nîsi’te-t’Tâü ile) ال َّض َمائِّ ر الْ ْ تَا ء التَّأ ةَكنِّساَّ ال (Alması: Fiillerin sonunda fail olarak gelen d. merfû‘ muttasıl zamirler ( عةَ و رفْمَ ْ ال َّض َمائِ ر ال ِصلَة متَّ ْ ال (ile dişilik alameti olan tâü’t-te’nîsi’s-sâkine ( ةَكنِ ساَّ ال ثِ يِن ْ olan has fiillere) تَا ء التَّأ alametlerden kabul edilmektedir. (İbnü’l-Hâcib, 2010, 44; Câmî, 2015, 482; Meylânî, 2015, 263).
2. HARF
2.1. HARFİN TANIMI
Harf (kelimenin üç çeşidinden biri olup sözlükte لِ َجبَ ْ (kenarı ,zirvesi ,eteği dağın (َح ْر ف ال örneğinde olduğu gibi uç, sınır, kenar gibi anlamlarının yanı sıra yaptığı seferlerden dolayı yorulmuş asil dişi deve anlamlarına geldiği söylenmektedir.(İbn Manzûr, 2013, 2/400-401) Ayrıca harfin Araplar tarafından بِ رَ َع ْ ِن ال َسا َس ِم ْن ِل ْي َح ْر ف لَ ْ ال اَهذَ” bu harf (kelime) Arap dilinde bulunmamaktadır” örneğinde olduğu gibi kelime anlamında da kullanıldığı söylenmektedir. (Komisyon, 2008, 173) Harfe terim olarak Arap dilcilerinin çeşitli tanımlar yaptıkları görülmektedir. Halîl b. Ahmed el-Ferâhîdî (ö. 175/791) harfi şöyle tanımlamıştır: مىَّ سَ في الكلم لتفرقة المعاني ت ْت أداة عارية وك ُّل كلم ة ب نِيَ ... رفاْ حَ” Manaları birbirinden ayırabilmek maksadıyla kelamın içinde soyut bir şekilde bina edilmiş her kelime harf olarak isimlendirilmektedir.”(Ferâhîdî, t.y., 3/211) Burada Halil b. Ahmed’in harfin ne olduğu ve ne olmadığı konusunda bir tanım yaparak isim ve fiil dışındaki kelimeler olduğunu vurguladığı görülmektedir. Basra dilcilerinin en meşhurlarından olan Sîbeveyhi (ö. 180/796)’nin harf mefhumunu şu mana bir halde olmadığı fiil ve isim Harf “و َح ْر ف جاء لمعنّى ليس باسم وال فعل :etmiştir tarif şekilde için gelmektedir.” (Sîbeveyhi, 1988, 1/12) Bu tanıma göre Sîbeveyhi harfin isim ve fiil gibi müstakil bir şekilde anlamı olan bir kelime olmayıp cümle içerisinde bir mana ifade ettiğini belirtmiştir. İsim ve fiil olmadığını vurgulayarak onlara ait olan alametlerin ve hususiyetlerin harflerde bulunmadığına da dolaylı olarak atıfta bulunduğu söylenebilir. Bu bağlamda bu tanım isabetli görülmektedir. Bir diğer tanımda ise İbnü’s-Serrâc (ö. 316/929) harflerin cümle içinde olamayacakları öğeyi الحرف: ما ال يجوز أن يكون خب را يخبر عنه كما يخبر عن االسم :etmiştir tarif şöyle ve istemiş vurgulanmak “harfler -isim gibi- mübteda ve haber olması caiz olmayan kelimelerdir.”(İbnü’s-Serrâc, 1996, 1/40) Bu açıklamanın, tanımdan çok harfin ve kelimenin diğer unsurları olan isim ve fiilin fonksiyonlarından bahsederek işlevselliklerine vurgu yaptığı söylenebilir. ez-Zemahşerî harfi tanımlarken harfin –bir durum hariç- isim ve fiille birlikte gelince bir anlam ْنفَ َّك ِم ِن ا ْس م :açıklamıştır şöyle ettiğini ifade ْم يَ َو َم ْن لَ ِرِه. َح ْر ف َما دَ َّل َعلَى َم ْعن ى فِي َغْي َّال ال فِي ْ ِ ْو فِ ْع ل يَ ْص َحب ه إ َ أ َج َرى َم ْج َرى النَّائِ ِب َح ْر ِف فَ ْ َص َر َعلَى ال تَ ِف ْع ل َواقْ ْ َها ال ِض َع َم ْخ صو َص ة حِذ َف فِي واَمَ” Harf kendisi dışındaki bir manayı gösteren kelimedir. Bu yüzden–fiilin hazfedilip harf ile yetinildiği ve harfin fiilin yerine geçtiği özel durumlar dışında- isim ve fiilden ayrılmamaktır.”(Zemahşerî, 1993, 379) Arap dilcileri harf mefhumunu genelde ikiye ayırarak hurûfuʽl-hecâʽ diğer bir adıyla hurûfuʽlmebânî (alfabe harfleri) ve hurûfuʽl-me῾ânî (mana harfleri) olmak üzere ikiye ayırmışlardır. Buna göre hurûfuʽl-hecâʽ tek başına anlamı olmayan ve kelime olarak kabul edilmeyip kelimeyi oluşturan unsurlar olarak kabul edilirken hurûfuʽl-me῾ânî kendi başına bir anlamı olmayan kelime olarak kabul edilmektedir. Şu hâlde hurûfuʽl-me῾ânî de hurûfuʽl-hecâdan oluşmaktadır. Bu mantıkî bağlam dolayısıyla el-Murâdî harf mefhumunun birçok tanımının bulunduğunu ve bunlar içinde en iyi tanımın şöyle olduğunu aktarmış ve kendisi de bunu kabul etmiştir: ْ ف رْ ال حَ ْط. ِر َها، فَقَ تَد ُّل َعلَى َم ْعن ى، فِي َغْي َمة لِكَ” Harf (hurûfuʽl-me῾ânî) kendi başına bir mana ifade etmeyip sadece herhangi bir isim veya fiil ile kullanıldığında bir mana ifade edebilen kelimedir.” (Murâdî, 2016, 20; Meylânî, 2015, 21; Ğalâyînî, 2012, 25). Bu tanıma göre müzari fiile gelecek anlamı katan السين ve سوف edatları ile geldiği kelimeye belirlilik anlamı katan lâm-ı ta῾rîfte (ال ( olduğu gibi edatlar ancak başka kelimelerle bir araya geldiklerinde bir mana ifade etmektedir. (Hân, 2015, 129-140). Aslında edatların hurûfuʽl-me῾ânî veya harf olarak isimlendirilmesi Türkçe açısından bakıldığında kafa karıştırıcı olabilmektedir. Buradan anlaşılmaktadır ki Arap dilinde edatları ifade eden harf ile Türkçedeki harf mefhumu aynı manayı ifade etmemektedir. Arap nahiv ilminde harf olgusu tamamıyla edat çatısı altına girmektedir. Ayrıca bazı edatlar nahiv ilmi açısından harf olmayıp isim olarak kabul edilmektedir. Bu da hurûfuʽl-me῾ânî’nin nahiv bağlamında sadece harfleri değil, bazı isimleri de kapsadığını göstermektedir. Ancak harfi tanımlarken bir kelime olduğunu kabul etmeyenlerin de bulunduğu aktarılmıştır. Bu iddiada bulunanlar bazı harflerin ماَ نَّ َ َما ve َكأ َّن ِ إ harfleri gibi iki veya üç kelimeden oluştukları için harflerin kelime olarak tanımlanamayacağını ve dolayısıyla harfin tanımında kelime olduğunu söylemenin hata olduğunu savunmuşlardır. Ancak bu harfler ك – نَّ َ َما - أ َّن ile ِ َما ve إ harflerinden oluşmakta olup basit kelimeden ziyade bileşik birer harf görevi üstlenmektedir. (Murâdî, 2016, 20-21).
2.2. ARAP DİLİNDE HARFİN ÖNEMİ
Her dilde olduğu gibi Arap dilinde de harfler son derece önemli kabul edilmekte olup anlam karmaşalarının önüne geçerek bilhassa Kur’an-ı Kerim ve hadis-i şeriflerin daha sonra da kadim Arap şiirlerinin doğru anlaşılarak tatbik edilmesi gerekliliğinden dolayı haklarında birçok ilmî çalışma yapılmıştır. Mütekaddim nahiv âlimlerinden bazıları hurûfuʽl-me῾ânî’nin tanımının bile yapılmasına gerek görmemişler ve bunun gerekçesi olarak da edatların kendi başlarına bir mana ifade etmemeleri durumunu göstermişlerdir. Onlara göre diğer kelimeler olan isim ve fiilin tanımları yeterli olacaktır. Bu durum onların Arap diline olan vukûfiyetlerinin dorukta olduğu şeklinde yorumlanabilir. Çünkü yardımcı olarak gelip fiil-isim veya isim-isim arasındaki mana kapalılığını gidererek kelamdan kastedilen anlamın belli olmasını sağlayan hurûfu’l-meʽânî gibi önemli bir mevzuda harfin tanımını yapmamak bu harflere olan vukûfiyetten ötürüdür denebilir. Ancak sonraki âlimlerin bu görüşü benimsememekte olduğu ve hurûfu’l-meʽânînin Arap dili açısından son derece önemli olduğunu ve tanımının bilinmeden harf olup olmadığı hakkında şüpheye düşülen kelimeyi tanımlamanın mümkün olamayacağını dile getirdikleri görülmektedir. (Murâdî, 2016, 20).
3. EDAT
3.1. EDATIN TANIMI
Arapçada e-de-ve (و-د-أ (kökünden gelen edat (األداة (kelime anlamı olarak alet, araç, savaş aleti gibi anlamlara gelmektedir. (Cevherî, 1987, 6/2265; İbn Manzûr, 2013, 1/107). Terim olarak edat, söz sahibinin kelamında ihtiyaç duyduğu farklı manaları ifade ederken tevessül ettiği kelime olarak tanımlanmaktadır. Bu tanımda edatın harften daha geniş olduğu ve isim, fiil ve harf üçlüsünden müteşekkil olan üç kelime çeşidini de kapsadığı görülmektedir.(Lebdî, 1985, 10) Edat mefhumunun terim anlamında her ne kadar harf mefhumundan geniş olduğu görülse de genelde harfin yerine de kullanılmıştır. Ancak Sîbeveyhi’nin, el-Kitâb’ta harf-i cerlerin kasem anlamında kullanılabildiğini ele aldığı bölümde ِرّ جَ ْ َوا ت فِي ح رو ِف ال دَ َ ِ ِه أ َسِم ب مقْ ْ َوال َسِم قَ ْ ve yemin “َوِلل yemin edilen şey için harf-i cerlerde bir takım edatlar bulunmaktadır” cümlesiyle harf-i cerlerin kasem anlamına gelenlerini bir takım edatlar şeklinde isimlendirerek edat mefhumunu harfler için kullandığı görülmektedir.(Sîbeveyhi, 1988, 3/496) Bu durum, harf gibi başka bir isim veya fiil ile bir araya gelerek bir manaya delalet eden ve tek başına anlamının bulunmadığı ،نَ يْ َ َمتَى، أ ماَهْمَ gibi şart isimlerinin veya fiil olarak kullanıldıklarında سىَ عَ ،اَعدَ ،لَخَ gibi fiillerin harflerle beraber ele alındıkları durumlarda incelenen bütün kelimeleri kapsaması adına edat başlığı altında incelendiklerinde de kendini farklı bir şekilde göstermektedir. Harfler ile harfler gibi bir manayı gösteren bazı isim ve harflerin ortak olarak isimlendirilmesi bağlamında İbn Hişâm el-Ensârî’nin Muġni’l-lebîb ῾an-kütübi’l-eʻârib kitabında َب َّو ال ل فِي ْ ْألَ ا ب ا ْح َكاِمَها َ َردَا ِت َوِذ ْكِر أ مْف ْ ِر ال سيِ فَْت başlığı altında edat yerine, harfleri ve harfler gibi bir manayı gösteren َردَا ِت zarfları ve isim مْف ْ ال) müfredat) kelimesinde birleştirerek bu durumu ،فَ رو ح ْ َردَا ِت ال مْف ْ ِال ْعِني ب َ أ ُّظ رو َف ْس َما ِء َوال ْألَ َضَّم َن َم ْعنَا َها ِم َن ا َت ماَ وَ” müfredat kelimesi ile harfleri ve harflerin manasını içeren bazı isimleri ve zarfları kastetmekteyim” şeklinde açıklamıştır. Bu açıklamadan da İbn Hişâm edat kelimesi yerine müfredât kelimesini edat anlamında kullandığı anlaşılmaktadır.(Ensârî, t.y., 1/9) Edat harften daha geniş kabul edilerek onu da kapsadığı söylendiği için anlam, amel ve yapı bakımından edat başlıkları altında harflerin de içinde bulunduğu edatlar genel anlamda gözden geçirilecektir.
3.1.1. ANLAM BAKIMINDAN EDAT
Anlam açısından dil kitaplarında edatların ifade ettiği anlamlar incelendiğinde dil âlimleri tarafından birçok kısma ayrıldıkları gözlemlenmektedir. Zaman açısından gelecek zaman anlamına gelenler, şart anlamı ifade edenler, istek, dilek gibi anlamlara gelenler, olumsuzluk ifade edenler gibi çok fazla kısımları bulunmakta olup ifade ettikleri anlamlara göre taksim edilmişlerdir. Bunlar genel itibarıyla şu şekilde sıralanabilir: (Hâşimî, 2015, 336-337)
3.1.2. AMEL BAKIMINDAN EDAT
Arap dilinde kelimeler bazen cümle içerisindeki konumlarına göre i‘râb almaktayken edatlar isim ve fiil ile kullanımları bağlamında farklılık göstermektedir. Bazı edatlar sadece isimlerle, ْن، السين، سوف، لَ ْن، َه ْل edatlar eden ifade mana Gelecek َ إ ْن، أ Teşvik ve istek ifade eden edatlar لَّ هَ ،ماَ وْ ْوَال، لَ ََّال، لَ َال، أ َ أ َما، َها، يَا edatları Tembih َ أَال، أ ْالْبتِدَا ِء، النُّو ن edatları Teʽkid إ َّن، أ َّن، قَد،ْ َالم ا ِر، َال، نَعَ ْم edatları Cevap َج ْل، إي، بَلَى، َجلَل، َجْي أ ْوَال، edatları Şart ْو، لَ َّما، لَ َ َما، أ ْ ْو َم إ ْن، إذ ا لَ Mastar manası veren edatlar ماَ ْو، َك ْي، أ ْن، أ َّن، لَ Olumsuzluk edatları ماَ َّما، لَ ْن، َال، َال َت، ْم، لَ إ ْن، لَ َما، إ ْن، أ ْن edatlar gelen olarak Ziyade البَا ء، ال َلم، ِم ْن، َال، ، إذَا edatları Müfâceʽe إذْ آ، يَا، أيَا، َهيَا edatları Nidâ إَّال، َعدَا، َخَل، ِسَوى، َغْي ر edatları İstisnâ البَا ء، في، ِم ْن، إلَى، َع ْن، َعلَى، اللم، َحتَّى، َعدَا، َخَل، َحا َشا، edatları Cer ْي َت ، ر َّب، لَ ، مْنذ َوتَا ؤه ، مذْ َسِم قَ ْ و ال َو bazı edatlar sadece fiillerle kullanılmaktadır. Bazıları ise hem isim hem de fiil ile kullanılabilmektedir.(Hâşimî, 2015, 336) Amel açısından bakılacak olursa edatların iki kısımda incelendiği görülecektir. Bazı edatlar ῾amil olabilmekte iken bazıları da amel etmemektedir. Amel etmeyen harflere mühmel harfler denildiği görülmektedir.( Birgivî, 2015, 60). Mesela Arapların belirlediği dil kurallarına göre, bir harf olan نَّ إ ve benzerleri mübteda ve haberin başına gelip mübtedayı kendilerine isim yaparak mansub, haberi de kendi haberleri olarak merfû῾ yapmaktadır. (Birgivî, 2015, 72-73). Ancak İstifhâm edatlarından olan hemze (أ (edatı kendisinden önce veya sonra gelen herhangi bir kelimede amel etmemektedir.(Murâdî, 2016, 30). Amil olan edatlar, -ister lafzen ister takdiren ister mahallen- amel ettikleri lafız bakımından iki kısma ayrılmaktadır. Birinci kısım bir lafızda amel eden edatlar iken ikinci kısım iki lafızda amel eden edatlardır. Mesela نَّ ِ إ ve benzerleri ile نْ ِ إ gibi şart harfleri gibi bazı harfler iki lafızda amel ederken harf-i cerler, bazı cezm eden edatlar bir lafızda amel etmektedir.
3.1.3. YAPI BAKIMINDAN EDAT
Dil âlimleri tarafından her yönüyle ele alınan edatlar yapı bakımından da incelenmiştir. Basit olan edatların yanı sıra bileşik olan edatlar da bulunmaktadır. Mesela نَّ ِ إ harfi basit bir harf iken َّن َ َّن ile ك harfi َكأ َ أ harflerinden mürekkep bir edat olarak kabul edilmektedir. Ayrıca edatlar, dil âlimleri tarafından kitaplarda ele alınırken harf sayılarına göre taksim edilmiştir. Edatların harflerinin sayısı bakımından beş kısımda ele alındığı görülmektedir. Buna göre; ،ء اَب ْ ال اللم gibi bir harften oluşan edatlar, ْإذ ،ْدَق gibi iki harften oluşan edatlar, لْ جَ َ harften üç gibi إذَ ْن، أ َّن ,oluşanlar َ كأَ ،شاَ حاَ gibi dört harften oluşan edatlar ve نَّ كِ ل gibi beş harften oluşan edatlar şeklinde bir taksimat yapılmıştır.(Hâşimî, 2015, 334)
SONUÇ
Harf kelimenin üç çeşidinden biri olup kendi başında bir manaya gelmeyerek cümlede isimisim, fiil-isim ve fiil-fiil arasında köprü vazifesi görmekte olan kelime çeşidi iken edat ise kimi dilcilere göre kelime anlamıyla da örtüşen bir şekilde daha geniş bir mana ifade ederek her üç kelimeyi kapsamaktadır. Ancak edat teriminin ifade ettiği mana her ne kadar daha geniş olsa da birçok dilci tarafından sadece kelimenin üç çeşidinden biri olan harf yerine kullanılmıştır. Arap dilinin üç temel unsurundan biri olan harflere ilk dönemlerde önem verilmemesinin sebebi o zamanki ilmî ortamda Arapça çok daha iyi bilindiği ve harfler/edatlar ile alakalı ihtilafların henüz ortaya çıkmaması diye düşünülmektedir. Halbuki daha sonraki dönemlerde ve hatta günümüzde Arap dilinin en zor kısmı ve halen anlaşılması üzerine çok az çalışmanın bulunduğu harf/edat olgusunun en çok önemsenmesi gereken konulardan biri olduğu kabul edilebilir. Harf ve edatın birbirinin yerine kullanılması yerine edatın daha geniş anlamda olduğunun ve kelimenin üç kısmını da kapsadığının kabul edilmesi daha makul görülmektedir. Edatın kelime anlamı itibarıyla araç-alet gibi anlamlara gelmesi sebebiyle sadece fiil ve isimler arasında köprü vazifesi gören harf teriminin yerine kullanılması durumunda mantık açısından bir sorunun olduğu düşünülmektedir. Çünkü kelamı (cümle) meydana getiren ve araç olarak kullanılan şeyler sadece harfler değildir. İsim, fiil ve harfin kelamı oluşturan araçlar bütünü olduğu söylenebilir.
Yorum Sayısı : 0