Prof.Dr. Soner DUMAN 2024-01-31


ÖLÜMÜ HATIRLAMA TERAPİSİ

İşte sıkıntılarınızı dağıtacak, sizi sarsıp kendinize getirecek bir söz:

Medine'de çocuk yaşlarında Allah Resûlü'nün (s.a.v.) on yıl boyunca hizmetinde bulunmuş sahabî Enes bin Mâlik'in (r.a.) şöyle söylediği rivayet edilir:

"Ölümü çokça hatırlayın. Çünkü bu;

1. Günahlarınızdan tövbe etmeye yönlendirir.

2. Dünyaya hırsla bağlanmanızı önler.

3. Zenginken ölümü aklınıza getirirseniz mal ve servetinizi gözünüzde önemsizleştirir.

4. Fakirken akla getirirseniz halinizden razı olmanızı sağlar. "

(Suyutî, el-Câmiu's-sağîr, 3055 no'lu rivayet)

Meseleyi ne kadar güzel izah etmiş...

Kimileri için "ölüm düşüncesi" insanı psikolojik bunalıma sokan, stres ve depresyona iten "kötücül bir düşünce"dir. Oysa hayata iman penceresinden bakmayı becerebilen bir kimse için ölüm düşüncesi bir tür "rehabilitasyon aracı" gibidir. Enes'in (r.a.) söylediklerini şöyle bir tahlil edelim:

1. Ölüm düşüncesi insanı tövbeye yönlendirir.

Öyle değil mi? Ömrünü günahlarla geçiren bir kimse kendisinin yaşadığı bir ölüm tehlikesi yahut bir yakınının, eşinin, dostunun ölümüyle yaşadığı şok sonucunda hayatın ne kadar boş olduğunu, ölümün her an kendisine de gelebileceğini düşünmüyor mu?

İçinizden "daha önümde uzun yıllar var" diye geçiriyorsanız kendinize çeki düzen verme, "acaba ben iyi bir kul muyum? Bugün ölsem hesabını verebilir miyim?" diye düşünme derdiniz olmaz. Bir takım kusur ve günahlarınız olduğunu bilseniz bile (peygamberler dışında kimin yok ki) bu günahlar için tövbe etmeyi hep ertelersiniz. "Ani ölüm" aklınıza pek gelmez. Oysa ölen kimselerle röportaj yapma imkânımız olsaydı belki de büyük çoğunluğunun beş dakika öncesinde ölmeyi hiç düşünmedikleri bir anda öldüklerini işitecektik.

2. Bütün hataların başında insanın gelip-geçici dünya hayatını tek hedef haline getirmesi yatar. Çünkü bu insana nereden gelip nereye gittiğini, dünyada var oluş amacını, hesap gününü unutturur. Öyleyse insana sürekli bir biçimde dünyanın kalınacak bir yurt değil geçilecek bir köprü olduğunu, dünyanın keyif çatma mekânı değil imtihan salonu olduğunu hatırlatacak bir hatırlatıcıya ihtiyaç vardır. İşte "ölüm düşüncesi" tam da bu işi görür.

Günün ortasında işlerinize daldığınız bir anda işittiğiniz bir salâ sesi sizi derinden sarsar. İç dünyanızda "gitti yine birisi" diye düşünürsünüz. Bir kişinin imtihanının daha sona erdiğini, artık geri dönüşü imkânsız olan bir yola girdiğini aklınıza getirirsiniz. Sonra bir anda kendi hayatınızı düşünüp bir gün o salânın sizin için de verileceğini hatıra getirirsiniz ve bu düşünce sizi "bir anlığına da olsa" dünyanın hırsından ve telaşından çekip çıkarır. İşte marifet, o bir anlığına hissettiğiniz duyguyu kalıcı hale getirmektir ve ölüm düşüncesi tam da bunu yapar.

3. Zengin olan kimse açısından ölüm düşüncesi zenginliğin asıl amaç olmadığını, mal ve servetin âhirette bir sorumluluk ve vebal olmaması için çalışması gerektiğini düşündürür.

Ölüm düşüncesini silen insanlar açısından mal ve servet bir güç, böbürlenme aracıdır. Tıpkı şu âyette buyrulduğu gibi;

"Bilin ki dünya hayatı ancak bir oyun, eğlence, bir süs, aranızda bir övünme ve daha çok mal ve evlât sahibi olma isteğinden ibarettir. Tıpkı bir yağmur gibidir ki, bitirdiği ziraatçilerin hoşuna gider. Sonra kurur da sen onun sapsarı olduğunu görürsün; sonra da çer çöp olur. Ahirette ise çetin bir azap vardır. Yine orada Allah'ın mağfireti ve rızası vardır. Dünya hayatı aldatıcı bir geçimlikten başka bir şey değildir." (Hadid, 20)

Servet sahibi iseniz ölümü düşündüğünüz anda aklınıza "bu geçici serveti kalıcı hale nasıl dönüştürebilirim?" diye düşünürsünüz. Ama ölüm düşüncesini aklınızdan sildiğiniz anda servetinize servet katmakla meşgul olur, helal-haram duyarlılığını kaybedersiniz.

4. Fakir kimse açısından ölüm düşüncesi tam bir psikolojik terapi gibidir.

Çünkü fakir, ölüm düşüncesini kafasından silerek içinde bulunduğu duruma baktığında maddi sıkıntı ve muhtaçlık durumunun sonsuza kadar devam edeceği hissine kapılır. Oysa hayat dediğimiz şey hepi topu birkaç yıldan ibarettir. Kaldı ki helalinden kazanılmış da olsa mal ve servetin bir de hesabı vardır. Fakir açısından servet konusunda hesap verme endişesi yoktur. Onun imtihanı sabır imtihanıdır. Ölümü düşündüğünde içinde bulunduğu hale razı olur. Üç günlük dünya için hesabını veremeyeceği bir servet ve zenginlik sahibi olma özlemi duymaz.

Enes radıyallahu anh'ın söylediği bu sözü siz "sağlam-hasta", "engelsiz-engelli", "güçlü-güçsüz", "güzel-çirkin", "itibarlı-sıradan" her insana uygulayabilirsiniz. Evet, sıkıldığınız anlarda hayatın boş olduğunu, her gün bir kişinin, bir gün her kişinin ölüp de hesap meydanına dikileceğini düşünün. Bakalım şu an dert ettiğiniz şeylerden eser kalıyor mu?

Rabbimiz ömrümüzü ve ölümümüzü kendisinin razı olacağı şekilde eylesin.

(Soner Duman/ Kurtarıcı Kurallar Kitabı, s. 35-38)

Anahtar Kelimeler :

Paylaş


Yorum Sayısı : 0