Prof.Dr. Soner DUMAN 2024-01-31


Hayatımızdaki sorunların büyük bir kısmının sebebi şu iki şeydir:

a) Allah'a bırakmamız gerekenleri kendi üzerimize almaya çalışmak,

b) Kendi üstlenmemiz gerekenleri Allah'a havale etmek.

İlki bizi yorarken ikincisi bizi tembelliğe sevk eder. İkisinde de sonuç mutsuzluktur.

Bunu biraz açmaya çalışalım:

Şuurlu bir mümin, tıpkı âyete'l-kürsî'de belirtildiği gibi Allah'ın hayy ve kayyûm olduğuna inanır. Yani Allah canlıdır, diridir ve her şeyin yönetimini elinde tutandır. Hiçbir yaprak O'nun bilgisi dışında düşmez. O "ol!" demeden hiçbir şey olmaz. O'nun yönetimden gâfil olduğu hiçbir an yoktur, çünkü kendisini hiçbir uyku ve uyuklama tutmaz. O sonsuz ilim, sonsuz kudret sahibi olduğu gibi aynı zamanda rahmet, adalet ve hikmet sahibidir. Kullarına acır, onlara asla haksızlık yapmaz, hiçbir şeyi hikmetsiz, saçma yapmaz. O, kullarının rızkına kefildir, unutmaz, yanılmaz.

Böyle bir rabbe iman eden bir kimse, eğer Rabbinin bu özelliklerini aklında tutuyor, sürekli O'nu zikrediyorsa zihnen büyük bir rahatlık ve huzur içinde olur. Ama bunları göz ardı eder de sanki âlemde bir yönetici yokmuş, dünyadaki olaylar çığırından çıkmış, her şey sahipsizmiş gibi düşünmeye başlarsa altından kalkamayacağı bir yükü sırtına almaya çalışmış olur. Her an bir panik ve kaygı havası, her an bir korku ve endişe, hep bir huzursuzluk, hep bir bunalım. Sanki sürekli kötü bir şey olacakmış beklentisi... Oysa Rabbimize hakkıyla tevekkül edebilsek, O'nun isimlerini ve sıfatlarını sürekli aklımızda tutabilsek, etrafımıza baktığımızda "her şeyin bir sahibi var, hiçbir şey kontrol dışında değil" diye düşünebilsek sırtımızdaki yükü atıp ferahlayacağız.

Hani Rabbimiz buyuruyor ya; "Dikkat edin! Allah'ın velâyeti altında olan kimseler için korku yoktur, onlar için üzüntü de söz konusu değildir." (Yunus 10/62). Öyleyse Allah'ın velâyeti altına girmeli. Yani O'nu bizim Veli'miz, Mevlâ'mız kabul ederek O'na dayanmalı, O'na sığınmalı, O'na tevekkül etmeli. Böylece sırtımızda gereksiz duran yüklerden kurtulmalı.

İkinci yanlışımız ise kendi sorumluluğumuzda olan, asıl vazifemiz olan, üstlenmemiz gereken işlerin sorumluluğundan kaçmak, bunları Allah'a havale etmek.

Rabbimiz bizlere Allah yolunda gayret göstermemizi, dinin emir ve yasaklarına uygun hareket etmemizi, malımızla ve canımızla emek sarfetmemizi söylüyor. Biz ise asıl korkmamız, endişe etmemiz gereken bu noktada son derece rahat davranarak sanki yarın bir gün hesaba çekilmeyecekmişiz, imkânlarımızı doğru kullanıp kullanmadığımız bize sorulmayacakmış, elimizdeki nimetlerin şükrünü yerine getirip getirmediğimize bakılmayacakmış gibi bir tavır içine giriyoruz. Öyle olunca Rabbimize karşı vazifelerimizi aksatıyor, tembellik yapıyoruz.

Sıkıntı yapmamamız, kendimizi yormamamız gereken yerde boşa kürek çekiyor, patinaj yapıyoruz. Kendimizi yormamız gereken yerde ise rahat, esnek, gevşek davranıyoruz.

Her iki durum da sıkıntılı. Çünkü boşa telaş kötü olduğu gibi sahte bir özgüven de kötüdür. Doğru olan ifrat ve tefritten uzak, Rabbimizin emrettiği, resulünün gösterdiği sırat-ı müstakim üzere yürüyebilmektir.

Rabbimiz bizleri boşa yorgunluk çekmekten ve tembellik göstermekten muhafaza buyursun. Kendisine tevekkül eden, rızasını kazanmak için gayret gösteren kullarından eylesin.

(Soner Duman/12.Rebîülevvel.1445/27.Eylül.2023/Çarşamba)

Anahtar Kelimeler :

Paylaş


Yorum Sayısı : 0