Prof.Dr. Soner DUMAN 2024-01-31


Senenin bu en uzun gecesinde size önemli bir hususu hatırlatmaya çalışacağım.

Âl-i İmran sûresinin sonundaki âyette bir ifade var: "Ve râbitû". Bu âyet "sınırlarda nöbet tutun" anlamına gelmektedir. Âyetin indiği dönemde Müminlerin merkezî yerleşim birimi olan Medine düşman tehdidi altındaydı. Böyle bir durumda şehre sızmaları önlemek üzere teyakkuz halinde olunması, sürekli nöbet tutulması gerekiyordu.

Bu âyetteki sınır nöbeti kimi âlimler tarafından hayatımızın başka noktalarına da uyarlanmıştır.

Nöbetin nerelere uzanabileceğini anlamak için şu güzel benzetmeye bakalım:

"İnsanın hallerini, sözlerini ve işlerini istikamete ulaştıran yol iki olup bunların ilki akla gelen düşünceler konusunda nöbet tutmak ve bunları muhafaza etmektir. Akla bir anda geliveren duygu ve düşünceleri (havâtır) başıboş bırakıp salıvermekten son derece sakınmak gerekir. Çünkü [insandaki] bozulma işte buradan ileri gelir Çünkü hayaller, kalp arazisine şeytanın ve nefsin attığı tohumlardır. Tohumlar araziye tutunduğunda şeytan bunları büyütmek için su verir. Eğer bu tohumlar araziden sökülmezse şeytanın sulamasıyla önce iradeye, daha sonra azme, sonra da fiile dönüşür."

(İbn Kayyim, Tariku'l-hicreteyn, s. 377).

Bir ülkenin sınır güvenliğinin ne kadar önemli olduğunu bilirsiniz. Sınırlarda yeterli tedbir alınmazsa düşman unsurlar ülke içine sızabilirler. Onun için her ülke sınır güvenliğine dikkat eder.

Müminlerin yurdu açısından böyle bir güvenlik ne kadar önemli ise her bir mümin için de ayrıca iki önemli bekçilik bulunmaktadır:

1) Organlarımızın sınırlarında bekçilik:

Beş duyu organımız dış dünyaya açılan kapılarımızdır. Gözümüz, kulağımız, burnumuz, dilimiz ve dokunma duyularımıza dış dünyadan sürekli veri akışı olur. Tıpkı dış ülkelerden ülkemize sürekli turist akışı olduğu gibi. Ancak duyularımızın sınırlarında nöbet tutmazsak bizi içeriden kuşatacak yabancı unsurlar iç dünyamıza sızabilir, kalp ülkemizin hakimiyetini ele geçirebilir.

Gözümüzün sınırlarında nöbet tutmazsak haram görüntüler göz sınırlarımızdan girerek kalbimize ulaşır. Kulağımızın sınırlarında nöbet tutmazsak haram sesler kulak sınırlarımızdan kalbimize ulaşır. Sadece duyu organlarımız değil, mesela midemizin sınırlarında nöbet tutmazsak haram yiyecek ve içecekler bedenimizi istila eder. Bu listeyi çoğaltabiliriz. Demek ki organlarımızın sınırlarında da nöbet tutmalıyız.

2. Aklımıza gelen hayal ve düşüncelerin sınırlarında nöbet tutmak.

İnsanın iç dünyasında onun istek ve arzusu dışında meydana gelen duygu ve düşünceler vardır. Bunlara "hâtır" adı verilir. Hâtır gelip geçici bir şeydir. İmtihan icabı insanın aklına, kalbine, gönlüne sürekli iyi ya da kötü bir şeyler gelir. Melek iyilikleri ilham ederken şeytan da kötülükleri vesvese olarak fısıldar.

İç dünyamızda günah duygu ve düşünceler geldiğinde bunları şeytanın ve bizlere kötülüğü emreden nefsimizin attığı tohumlar gibi görerek hemen bu tohumları kalp toprağından söküp atmaya bakmalıyız. Çünkü nasıl ki tarlada sökülmeyen otlar ve dikenler bir anda büyüyor ve tüm tarlayı istila ediyorsa kalbe gelen kötü düşünce, vesvese ve hayaller de kalpten atılmayıp bekletildiğinde bir zaman sonra bunlar insanın kendi isteği ile düşündüğü iradeye dönüşür. Hatta iş öyle bir noktaya varır ki insan irade ettiği şeyi gerçekleştirmeye azmeder, kesin karar verir, fırsat kollamaya başlar. Ve gün gelir aklına vesvese olarak gelen, sonra iradeye, ardından azme dönüşen günah sonunda fiile dönüşür.

Buradan anlıyoruz ki günaha giden yol önce hayal aleminde başlıyor.

Kalp ülkesinin sınırlarında nöbet tutan bahtiyarlara ne mutlu. Kalbini düşmanın oklarına hedef kılan, kalp tarlasına günah tohumları ekilince bunları sökme konusunda işi ağırdan alanlara ne yazık.

Rabbimiz organlarımızın, aklımızın ve kalbimizin sınırlarında nöbet tutmayı ve böylelikle bütün azalarımızı kötülüklere kapatabilmeyi bizlere nasip eylesin.

(Soner Duman/8.Cemâziyelâhir.1445/21.Aralık.2023/Perşembe)


Anahtar Kelimeler :

Paylaş


Yorum Sayısı : 0